ISAC TESTİ – Moleküler Alerji Paneli

ALERJİ NEDİR?

Alerji, herhangi bir maddeye karşı gösterilen aşırı vücut reaksiyonu olarak adlandırılır. Alerjisi olan kişiler genellikle birden fazla etkene karşı hassasiyet göstermektedirler. Bu etkenler; polenler, akarlar, ev tozları, küf mantarları, çeşitli gıdalar ve böcek sokmaları olabilir.

ALERJİ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Alerjik etkene karşı ortaya çıkan bulgular, vücudun etkilendiği bölgeye göre farklılık gösterebilir. Örneğin polenler gibi solunum yolu ile vücuda giren alerjik maddeler genellikle burun, gözler ve boğazda alerjik bulgulara sebep olurlar. Gıda alerjileri ise genellikle mide ve bağırsak problemlerine ya da ürtikere neden olur. Bulgular çok hafif olabileceği gibi yaşamı tehdit eden anafilaktik reaksiyonlar gibi ağır da olabilir.

MOLEKÜLER ALERJİ TESTİ NEDİR?

Alerji tanısını üstün seviyeye taşıyan yeni bir yöntemdir. Ana alerjenin komponentlerine (bileşenlerine) olan duyarlılık ölçülür. Hastanın hangi komponente duyarlı olduğu net bir şekilde, moleküler seviyede belirlenir. Kişinin köpeğe alerjisi varsa, dişi köpek mi erkek köpek mi olduğu bu hassas değerlendirme sayesinde tespit edilebilir. Aynı komponenti içeren farklı alerjenleri de tek seferde tespit ederek çapraz reaksiyonlara bağlı bulguları açıklar.

ÇAPRAZ (BİRDEN FAZLA ALERJENE BAĞLI) REAKSİYON NEDİR?

Huş ağacı poleni ile ilişkili gıda alerjisi bu duruma örnek verilebilir. Huş ağacı polenindeki Bet v 1 komponentinin soya ve yer fıstığı ile benzer yapıya sahip olması, Huş ağacı polenine alerjik olan birinin soya ve yer fıstığına da alerjik olacağını gösterir. Bu sayede, çapraz reaksiyona bağlı semptomlar açıklanır ve hastanın yönetiminde risklerin belirlenmesine yardımcı olur.

IMMUNOCAP™ ISAC TESTİ

ImmunoCAP™ ISAC Testi, yenilikçi mikroarray teknolojisi (biyoçip) sayesinde alerjik reaksiyonları spesifik olarak ölçen bir moleküler alerji testidir. Tek bir kan alımı kullanarak, aynı veya farklı kaynaklarda bulunabilecek ve alerjilerin %90’ından fazlasına neden olabilecek 112 farklı alerjenik bileşeni inceler.

AVANTAJLARI NELERDİR?

  • Klinik olarak onaylanmış ve kanıtlanmıştır. Alerji tanısında altın standart olan Immunocap yöntemini kullanır
  • Birden fazla etkene alerjisi olan hastalarda net tanı sağlar.
  • Rutin alerji testlerinde pozitif sonuçları olan fakat test sonuçları ile klinik bulguları arasında net bir ilişki gözlenmeyen hastalarda tanı hatalarını önler.
  • Alerjene bağlı yapılacak aşılama tedavisi için doğru hastaları belirlemeye katkıda bulunur.
  • Çapraz reaksiyona bağlı şikayetleri açıklayarak aşılama tedavilerinde başarı oranını ciddi olarak arttırır.
  • Nedeni bilinmeyen anafilaksi geçmişi olan hastaların değerlendirilmesini sağlar.
  • Beklenmeyen duyarlılıkları saptar.
  • Her yaş için uygundur ve ilaç tedavilerinden etkilenmez.
  • Bütün bunlar hastanın yaşam kalitesinin artmasına yardımcı olurken, analizin ekonomik maliyeti, tek tek spesifik IgE’lerin analiz edilmesinden çok daha azdır.

KİMLERE ÖNERİLİR?

ISAC Testi, rinit, gözlerde sulanma, karın ağrısı, ishal, kurdeşen, hipotansiyon (düşük tansiyon) ve solunum güçlüğü gibi alerjik reaksiyona bağlı olabilecek bulguları olan herkes için önerilir. ISAC Testi, birden fazla etkene alerjisi olan hastalarda ve alerjinin birincil nedenini belirlemenin mümkün olmadığı tüm durumlarda yararlıdır.

 

Popüler Bülten

Adrenal Stres

Adrenal Stres , vücudun fiziksel ve psikolojik stres ile başa çıkma durumunun değerlendirilmesidir.

Kortizol, metabolizmanın birçok basamağında, özellikle protein, karbonhidrat ve yağ metabolizmasında rol alan, vücudun fiziksel ve psikolojik stres faktörlerine yanıt veren, inflamasyonu, kan şekerini ve kan basıncını kontrol eden, sinir sistemi, beyin fonksiyonları ve bağışıklık sistemi için önemli bir katabolizan hormondur.

DHEA ise kortizol ile birlikte çalışan ve protein, karbonhidrat ve yağların metabolizmasında rol oynayan, kan şekeri, kan basıncı, immün fonksiyon, kilo kontrolü ve hormon üretiminde önemli rol oynayan anabolizan bir hormondur. Bu iki hormonun dengede olması sağlık açısından önemlidir; hormonlardan birinin azlığı veya fazlalığı çeşitli hastalıklara neden olabilir.

Sağlıklı kişilerde, kortizol seviyeleri sabah pik yapar ve gün içinde azalarak saat 14.00-15.00 arasında en düşük seviyelerine iner, bu durum diurnal patern olarak adlandırılır. Kortizol düzeyleri sabah uyanmaya yakın artmaya başlar ve uyandıktan yaklaşık 30-45 dakika sonra hızlı bir pik yaparak ortalama kortizol artışının %50’sine ulaşır, bu durum Kortizol Uyanma Yanıtı (Cortisol Awakening Response – CAR) olarak tanımlanır. İnsomnia, uyku bozuklukları, hafıza kaybı, beyin sisi, konfüzyon, depresyon, anksiyete, yüksek kan şekeri, artmış insülin, tatlı yeme isteği, kilo alma (özellikle santral), yorgunluk, gastrointestinal disfonksiyon, sempatik yanıtın uzamasına bağlı yetersiz sindirim ve emilim, irritabilite, gece terlemeleri, hipertansiyon, bozulmuş immünite, düşük DHEA, progesteron, östrojen, testosteron (“kortizol kaçışı”, “pregnenolon kaçışı”) ve osteopeni/osteoporoz bu aksın disfonksiyonu nedeniyle ortaya çıkabilir.

Sistemik enfeksiyonlar, uykusuzluk gibi akut stres yaratan durumlar, alkolizm, hormon replasman tedavisi (HRT), oral kontraseptif kullanımı ve gebelik (artmış östrojen düzeyleri kortizol bağlayıcı globülin artışına neden olur), bazı ilaçlar (kortizon, antikonvülzanlar, amfetaminler), 5-HTP takviyesi tükürük kortizolünde artışa neden olabilir. Cushing sendromu, aşırı kafein tüketimi, hipertiroidizm ve örnek toplanmadan önce egzersiz yapılması HPA aksında disfonksiyona neden olabilir. Hipotalamopituitoadrenal (HPA) aks homeostazını bozan birçok hastalıkta kortizol paternleri bozulur. Depresyon, demans, post-travmatik stres bozukluğu (PTSB), kronik yorgunluk sendromu, diabetes mellitus, alkolizm, visseral adipozite, polikistik over, akut hastalıklar, sistemik hastalıklar ve multipl organ yetmezliği en belirgin örneklerdir.

Biruni Sağlıklı Yaşam Uzmanı

Biruni Sağlıklı Yaşam Laboratuvarı Danışmanı ve Klinik Biyokimya Uzmanı Dr. Süreyya Şahinoğlu, Adrenal Stres Profili’nin neleri analiz ettiğini ve bunun sağlığımız için önemini anlatıyor.

 

Popüler Bülten

Geçirgen Bağırsak

Geçirgen Bağırsak ;
Bağırsak duvarı, bağırsağın içini çevreleyen tek sıra epitel hücrelerden oluşmuştur ve insan vücudu ile dış dünya arasındaki en geniş yüzeyli bariyerdir. Bu bariyerin bütünlüğünün korunması ve geçirgenliğin kontrolü bağışıklık için çok önemlidir. Bağırsak lümenindeki maddeler dolaşıma iki yolla karışabilir. İlki; enterositlerin fırçamsı kenarlarından transport, buna transsellüler yol denir. Pek çok besin maddesinin emilimi bu yolla olur. İkinci yol; hücrelerarası boşluklardan parasellüler geçiştir. Bu yoldan iyonlar, suda çözünen moleküller ve nadiren mikroorganizmalar geçiş yapar. Parasellüler geçiş “tight junction” (sıkı bağ) adı verilen protein yapıda kapılar tarafından kontrol edilir. Bu dinamik yapılar beslenme durumu, fiziksel aktivite, hormonal ve sinirsel sinyaller ve inflamatuvar medyatörler ile uyumlu şekilde açılır ve kapanır. Bağırsak sıkı bağları; besinlerin optimal emilimi ve transportu yanı sıra vücuda yabancı antijenlere karşı sistemin regülasyonu ve patojenlere tolerans ve immünite arasındaki dengenin sağlanmasında da görev alır.

Zonulin; mukozada oluşan protein yapıda bir molekül olup sıkı bağlardaki anahtar modülatördür. Bağırsak geçirgenliğini direkt olarak kontrol eder. Parasellüler geçirgenlik bozulduğunda dışkıda ve kanda zonulin seviyeleri yükselir.

Kalprotektin ve Alfa 1 Antitripsin; inflamasyon ile bozulan transsellüler geçirgenliğin göstergeleridir.

Zonulin, Kalprotektin, Alfa 1 Antitripsin artışı var ise, Geçirgen Bağırsak nedenleri araştırılmalıdır:

  • Gıda intoleransları (Gluten ve diğer gıdalar)
  • İmmunolojik nedenler (otoimmun bağırsak hastalıkları; Çölyak vb)
  • İnflamatuvar nedenler (bağırsak enfeksiyonları, IBS, Crohn, Ulseratif kolit vb)
  • Disbiyoz, parazitler, kandida

 

 

Bağırsak bariyeri; Tek sıralı epitel hücreleri, tight junction ( sıkı bağlar) bağları ve
paraselüler, transselüler geçirgenlik

 

Popüler Bülten

Diyabet (Şeker Hastalığı)

Diyabet, akut ve kronik komplikasyonları olan, yaşam süresini olumsuz etkileyen ve multidisipliner takip edilmesi gereken bir hastalıktır. Teknolojinin ilerlemesi, hareketsiz yaşam ve obezitenin yaygınlaşması ile dünyada görülme sıklığı gittikçe artmaktadır.

Diyabet Nedir?

Diyabet, insülin eksikliği ya da insülinin kullanımındaki sorunlar nedeniyle organizmanın karbonhidrat, yağ ve proteinlerden yeterince yararlanamadığı, sürekli tıbbi bakım gerektiren bir metabolizma hastalığıdır. Diyabet hastalarında besinlerden kana geçen glukoz (şeker) kullanılamaz ve sonucunda kan şekeri yükselir.

Diyabet Çeşitleri Nelerdir?

Tip 1 Diyabet:

Pankreas ß hücre yıkımına bağlı olarak insülin eksikliği ile daha çok çocuk ve gençlerde akut olarak ortaya çıkar.

Tip 2 Diyabet:

İnsülin direnci ve insülin salgılanmasındaki bozukluk ön plandadır. Tüm diyabetlilerin yaklaşık %90-95’ini tip 2 diyabetliler oluşturur.

Gestasyonel Diyabet:

Gebelik sırasında ortaya çıkan diyabettir.

Diğer Spesifik Tipler:

Pankreası etkileyen birçok nedenle (ilaç kullanımı, hormonal bozukluk vb.) ortaya çıkan kan şekeri yüksekliğini tanımlar.

En sık rastlanan diyabet türleri Tip 1 ve Tip 2 diyabettir.

Diyabet Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

  • Sık idrara çıkma isteği,
  • Susuzluk, ağız kuruluğu,
  • İstemsiz kilo kaybı,
  • El ve ayaklarda uyuşma,
  • Sık yemek yeme ihtiyacı,
  • Yaraların geç iyileşmesi
  • Yorgun, halsiz hissetme,
  • Bulanık görme,
  • Sık görülen enfeksiyonlar.

Diyabet Hastalığının Nedenleri Nelerdir?

Diyabet hastalığı oluşumunda hem genetik hem de çevresel etkenler rol oynamaktadır. Hareketsiz yaşam ve yanlış beslenme alışkanlığı ile birlikte fazla kilo veya obezitenin ortaya çıkması diyabet riskini artırır. Vücuttaki şekeri kontrol etmek için pankreastan salgılanan insülin hormonunun etkisini gösterememesi ile insülin direnci ortaya çıkar. İnsülin direnci varlığında, düzenli diyet ve egzersiz ile sağlıklı bir yaşam tercih edilmezse kişinin diyabet olma riski yüksek olacaktır.

Diyabet Hastalığı Tanı Testleri Nelerdir?

Tip 1 ve Tip 2 diyabet tanısında;

– Kan şekeri düzeyini ölçen açlık ve tokluk kan şekeri testleri,

– Son 2-3 aylık ortalama kan şekeri seviyesini gösteren

Hemoglobin A1c testi,

– HOMA-IR İndeksi, (İnsülin direnci) testleri yol göstericidir.

Klinik ve genetik olarak heterojen bir diyabet şekli olan MODY

(monogenik diyabet) ise;

– İnsülin bağımlı değildir.

– Tip 1 ve Tip 2 diyabetten ayırt edilmesi zordur.

Tedavi altında olmasına rağmen kan şekeri seviyesi düzene girmeyen hastalarda tanıyı MODY Paneli ile doğrulamak, diyabet tedavisi için anahtar rol oynamaktadır. Moleküler tanı, uygun tedavinin seçimi, ve risk altındaki bireylerin taranması açısından çok büyük önem taşımaktadır.

Popüler Bülten

SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI – MULTİPLEKS PCR PANELİ (6 ETKEN)

Solunum yolu enfeksiyonları ateş, boğaz ağrısı, burun akıntısı/tıkanıklığı, baş ağrısı, öksürük, nefes darlığı ve halsizlik gibi semptomlarla seyreden enfeksiyon türleridir. Benzer semptomlarla seyretmesi, enfeksiyona neden olan etkenlerin teşhis edilmesini zorlaştırmaktadır. Etken patojenlerin doğru ve hızlı tanısı;

  • Uygun tedavi seçimi,
  • Uygun olmayan veya gereksiz antibiyotik kullanımının önlenmesi,
  • Hızlı tanı sağlayarak başkalarına bulaşın önlenmesi,
  • Hastalığın ilerlemesi sonucu oluşabilecek komplikasyonların önlenmesi için son derece önemlidir.

Günümüzde çoklu etkenleri bir arada tanımlayabilen PCR teknolojileri sayesinde geleneksel yöntemlerle tespit edilmesi zor virüs ve bakterilerin, burundan alınan tek bir sürüntü örneği ile tanımlanması mümkündür.  PCR test yöntemi yüksek duyarlılığa ve özgüllüğe sahiptir. Enfeksiyon etkenleri çok düşük konsantrasyonlarda dahi tespit edebilir, bu da hastalığın erken evrelerinde veya hafif vakalarda doğru sonuçlar elde edilmesini sağlar. Ayrıca hedeflenen enfeksiyon etkenini diğer organizmalardan ayırabilme yeteneğine sahiptir, bu nedenle yanlış pozitif sonuçların riski daha düşüktür.

Laboratuvarımızda uyguladığımız ‘Solunum Yolu Enfeksiyonları, Multipleks PCR Paneli’ testi ile en sık solunum yolu enfeksiyonuna yol açan 6 enfeksiyon etkenini hızlıca tespit edebilmekteyiz. Yüksek duyarlılıkta ve hızlı sonuç veren bu test paneli ile

  • Influenza A
  • Influenza B
  • Respiratory Syncytial Virus
  • Adenovirus
  • Human Rhinovirus
  • Mycoplasma pneumoniae’nin tanımlanması tek örnekle, tek seferde yapılabilmektedir.

 

Östrojen Metabolizma Paneli

Sağlıklı bir vücut işleyişinde görevini tamamlayan hormonlar vücuttan uzaklaştırılır. Fonksiyonunu tamamlayan hormonlar hücrelerden ayrılıp kan yoluyla karaciğere gider. Karaciğerde detoksifikasyon süreçleri ile etkisizleştirilip vücuttan atılır hale dönüştürülür. Tüm hormonlar için bu yıkım yolları geçerlidir. Uygun yolla yıkılamayan ve vücuttan atılamayan östrojen hormonları hem kadın hem de erkeklerde sağlık
için tehdit oluşturabilir. Yüksek konsantrasyonlarda yıkılmamış östrojene uzun süre maruz kalmak kadınlarda meme ve endometriyum erkeklerde ise prostat kanserlerinin gelişimine neden olabilir

Östrojen hormonu yıkım ürünleri kanda saptanamayacak kadar düşük miktarlarda olduğu için yüksek miktarlarda atıldığı idrarda analiz edilir. İleri teknoloji kullanılarak çok hassas yöntemlerle hem ana hormonlar hem de ana hormonların yıkım ürünlerini değerlendirmek mümkündür.

 

 

Yaşa Göre Kadınlarda Östrojen Seviyesi

 

ÖSTROJEN METABOLİZMA PANELİ HANGİ DURUMLARDA ÖNERİLİR?

Ailede veya kişinin kendisinde meme, prostat vb. hormona bağlı kanser varsa

* Kilo alma veya uyku sorunu gibi hormonal dengesizlik şikayetleri varsa

* Terleme, uyku sorunu gibi östrojen baskınlığı bulguları varsa

* Polikistik over varsa

* Premenopozal dönemdeyse

* Adrenal yetmezlik varsa

* Menopoz nedeniyle hormon replasman tedavisi düşünülen durumlarda Östrojen Metabolizma Paneli önerilir.

Günün 4 farklı saatinde toplanan 4 spot idrar örneği ile östrojen hormonlarının yıkım yolları değerlendirilebilir ve sağlık riskleriniz saptanabilir.

Günün 4 farklı saatinde toplanan 4 spot idrar örneği ile östrojen hormonlarının yıkım yolları değerlendirilebilir ve sağlık riskleriniz saptanabilir.

 

 

 

Hücresel Check-up

Sağlıklı Yaşam İçin Hücresel Check-Up

Hastalık oluşmadan yıllar önce hücresel düzeydeki değişimleri tespit etmek ve hastalıkların önüne geçmek mümkün olabilir. Geleneksel tıbbi yaklaşım kapsamında uygulanan rutin check-up taramalarında bulgular hastalık oluştuktan sonra testlere yansırken, hücresel check-up taramalarında bulgular hastalık oluşmadan yıllar önce hücresel düzeyde tespit edilerek hastalık oluşumuna müdahale edilebilir.

 

Hücresel Check up

HÜCRESEL CHECK UP TESTLERİN AMACI NEDİR?

“Kişiye Özgü Tip konsepti kişiyi bütünsel olarak değerlendirmenin yanı sıra kişiye özel yaklaşımla sağlığın korunmasını hedefler. “Hücresel check up” ile kişisel sağlığı etkileyen minerallerin, vitaminlerin, antioksidanların dengesi, hücresel inflamasyon ve oksidasyon düzeyi, mikrobiyota yapısı, bağışıklık tepkileri, stresle başa çıkma potansiyeli gibi faktörler tespit edilebilir ve yönetilebilir. Uzman ekibimiz rehberliğinde “Hücresel check up” sonuçlarınız değerlendirilir ve size özel kişisel sağlık uygulamaları planlanabilir. Bu uygulamaların kapsamındaki beslenme, yaşam tarzı düzenlemeleri, toksin eliminasyonu, hücresel dengelerin kurulması, stres yönetimi ve bağırsak mikrobiyota onarımı ile sağlığınız korunabilir.

hucresel check up

Hücresel Check-Up ile sağlığınızda hedefi 12’den vurun

HÜCRESEL CHECK UP’IN KRONİK İNFLAMATUVAR HASTALIK SÜRECİNDEKİ ROLÜ NEDİR?

Günümüzün en büyük sağlık sorunu olan kronik inflamatuvar hastalıklar adeta salgın hastalık gibi toplumda artış göstermektedir. Uzun süre hücresel seviyede seyreden düşük dereceli inflamasyon, yillar sonra genetik yatkınlığımız doğrultusunda birçok kronik hastalığı tetikleyebilir. Kalp damar hastalıkları, diyabet, obezite, alerjiler, otoimmun hastalıklar, depresyon, Alzheimer, Parkinson ve kanser gibi pek çok hastalık kronik inflamasyon zemininde gelişir.

Kişiye özgü kronik inflamasyon nedenlerini bulup ortadan kaldırmak sağlıklı kalmak adına ilk yaklaşım olmalıdır. Daha sonra hücresel eksiklerin giderilmesi ve hücre dengesinin kurulması, toksik yükün temizlenmesi, oksidan-antioksidan dengesi, bağırsak flora onarımı, stres yönetimi, uyku düzeninin kurulması, yaşam tarzı ve beslenme düzenlemeleri gibi tedaviler ile bozulan sağlık dengesi düzeltilebilir. Hücresel düzeydeki sinsi seyirli bu inflamasyon “Hücresel check up” ile ölçülebilir ve yönetilebilir

HÜCRESEL CHECK UP İLE DÜZENLENMESİ HEDEFLENEN SİSTEMLER NELERDİR?

o Kronik Inflamasyon

o Oksidasyon

o Detoks Sistemi

o Mitokondri Sağlığı

o Mineral-Toksik Metal Dengesi

o Stres Yönetimi

o Zihin Sağlığı

o Bağırsak Sağlığı

HÜCRESEL CHECK-UP YAŞLANMA SÜRECİNDEKİ ROLÜ NEDİR?

Yaşlanma hızı; genetik ve çevresel etkenler nedeniyle bireyler arasında farklılık gösterir. “Kronolojik yaş” basitçe doğum tarihine göre hesaplanır, ancak bu “Biyolojik yaşlanmanın yani hücresel yaşlanmanın ölçüsü değildir. Aynı yaşta olan bireyler hem fiziksel görünüm, hem de hücre yaşı ve sağlığı bakımından büyük farklılıklar gösterebilir. Biyolojik yaşlanmanın sebebi olan kronik inflamasyon ve oksidasyon “Hücresel check-up” ile ölçülebilir.

hucresel check up 2

Hücresel Check-up paketlerimiz için iletişime geçebilirsiniz

HÜCRESEL CHECK UP TESTLERİNİN GELENEKSEL RUTIN CHECK UP TESTLERİNDEN FARKI NEDİR?

Genellikle, geleneksel sağlık hizmetlerinde en acil semptom veya durum tedavi edilirken büyük resim gözden kaçırılır. Hastalığı ortaya çıkaran kök faktörler araştırılmaz. Oysa hastalıklar vücudun bütününü ilgilendirir ve kişiye özgüdür. Hastalık yok hasta vardır. “Hücresel check up” testleri hücresel moleküler düzeyde tetkikler sayesinde hastalıkların kök nedenini araştırıp çözümlenmesine destek olur, sağlığı bütünsel olarak ve kişiye özel ele alır. “Geleneksel rutin check-up” tetkiklerinde organ hasarı veya hastalık oluştuktan sonra testlere değişimler yansırken, “Hücresel check up” testlerinde bulgular hastalık oluşmadan yıllar önce hücresel düzeyde tespit edilerek hastalik oluşumuna müdahale edilebilir.

HÜCRESEL CHECK-UP PANELİ (TEMEL)

o Oksidatif Stres ve Hücre Yaşlanması Paneli
o Geçirgen Bağırsak Paneli
o Mineral-Metal Paneli
o Koenzim Q 10
o Vitamin B12
o Folik Asit
o Vitamin D
o Homosistein
o Kan Sayımı
o HOMA-IR
o hs-CRP
o Ferritin

HÜCRESEL CHECK-UP PANELİ (GENİŞ)

o Oksidatif Stres ve Hücre Yaşlanması Paneli

o intestinal Mikrobiyom Testi

o Geçirgen Bağırsak

o ALCAT (inflamatuvar Gıda Duyarlılık Testi)

o Mineral – Metal Paneli

o Adrenal Stres Profili

o Omega-3 İndeksi

o Koenzim Q 10

○ Vitamini B12

o Folik Asit

○ Vitamin D

○ Homosistein

o Kan Sayımı

o HOMA-IR

○ Hemoglobin Alc

o hs-CRP

○ Ferritin

Biruni Sağlıklı Yaşam Uzmanı

Biruni Sağlıklı Yaşam Danışmanı Klinik Biyokimya Uzmanı Dr. Semra Tamer Levent, sağlıklı yaşamda Hücresel Check-Up’ın öneminden bahsediyor.

Mobil Sağlık Hizmetimiz İçin

https://birunimobil.com.tr/

Check-Up Listemiz İçin

https://biruni.com.tr/hizmetlerimiz/check-up-listesi/

 

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU (IBS)

İrritabl Bağırsak Sendromu (IBS), en sık görülen fonksiyonel bağırsak hastalığıdır. Bireylerin yaşam kalitesi üzerine olan olumsuz etkilerinden dolayı fonksiyonel bağırsak hastalıklarının oluşumu ve tedavi süreçlerinin anlaşılması önemlidir. Gastrointestinal şikayetleri olan ve doktora başvuran hastaların yaklaşık %50’si IBS tanısı almaktadır.

IBS NEDENLERİ

Araştırmalar, IBS’de genetik, fizyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel birçok faktörün rol aldığını göstermektedir. Fizyopatolojisinde diyet, psikolojik faktörler, geçirilmiş bağırsak enfeksiyonu ve bağırsak florasının rol oynadığı bilinmektedir. Bakteriyel metabolitler ve nörotransmitterler, aynı zamanda santral sinir sistemi gibi enteral sinir sistemi fonksiyonlarını da etkileyerek intestinal motiliteyi artırıp azaltabilir. Bu faktörlerin bileşimindeki herhangi bir değişiklik IBS patogenezinde rol oynar ve IBS alt tipini belirler. Ağırlıklı diyare semptomları ile seyreden IBS (IBS-D), ağırlıklı konstipasyon semptomları ile seyreden IBS (IBS-C) ya da karışık dönüşümlü olan IBS (IBS-M) olabilir.

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU, en sık görülen fonksiyonel bağırsak hastalığıdır. Gastrointestinal şikayetleri olan hastaların %50’si IBS tanısı almaktadır.

 

IBS TESTİ: SEROTONİN, TRİPTOFAN, GAMA AMİNOBUTİRİK ASİT (GABA), HİSTAMİN

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU, en sık görülen fonksiyonel bağırsak hastalığıdır. Gastrointestinal şikayetleri olan hastaların %50’si IBS tanısı almaktadır.

 

IBS PANELİ

İrritabl Bağırsak Sendromu Paneli, gaitada patojenik olarak önemli nörotransmitterler ve metabolitleri saptar. Panel içeriğinde histamin, triptofan, serotonin ve GABA analizleri yer almaktadır. Panel içeriği, 45 IBS hastasının değerlendirildiği bir pilot çalışmanın sonuçlarına dayanmaktadır (Schütz ve ark., 2019). Hastaların en az %81’inde bir ya da daha fazla parametrede bozukluk gösterilmiştir.

ibs panel tanısı

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU Pilot Çalışma Örneği

Hastaların %31’inde Histamin düzeyleri yüksek bulunurken, %57’sinde triptofan düzeyleri düşük bulunmuş ve %47’sinde serotonin düzeylerinde yetersizlik saptanmıştır. Hastaların %48’inde GABA eksikliği saptanmıştır.

Diğer Bilimsel Bültenlerimizi Görmek İçin Tıklayabilirsiniz. 

Biruni Mobil Sağlık Hizmetimizden Faydalanmak İçin Tıklayabilirsiniz. 

Mikrobiyota Nedir?

İnsan vücudu, çoğunluğunu bakterilerin oluşturduğu mantar, virüs ve diğer tek hücrelileri içeren çeşitli mikroorganizmaları barındırır. Bu mikroorganizmalara “Mikrobiyota” denilmektedir. İnsan vücudundaki mikroorganizmaların büyük çoğunluğu, başta bağırsak olmak üzere deri, üreme organları ve solunum sisteminde bulunur. Bağırsaklarımız, vücudumuzdaki en yoğun ve en çeşitli mikroorganizma topluluğunu barındırmaktadır.

 

MİKROBİYOTA NE İŞE YARAR?

Bağırsak mikrobiyotası fizyolojik, metabolik fonksiyonlar ve bağışıklık sistemimiz üzerinde oldukça aktif ve karmaşık görevler üstlenmektedir.

Yararlı bağırsak bakterileri;

●Ortamı asit hale getirirler, hastalık yapıcı zararlı bakterilerin çoğalmasına, engel olurlar.
●Kalsiyum, magnezyum, demir ve çeşitli minerallerin emiliminde önemli rol oynarlar.
●B1, B2, B6, B12 ve K vitaminlerinin üretim ve emilimine katkıda bulunurlar.
●Bağışıklık sisteminin oluşumu ve gelişimine katkıda bulunur ve hayat boyu işleyişinde rol oynarlar.

mikrobiyota nedir

 

BAĞIRSAK MİKROBİYOTASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

● Doğum şekli
●Anne sütü alımı
●Antibiyotik, mide asidini düşüren ilaç vb kullanımı
●Çevresel faktörler (hava kirliliği, metaller, boyalar vb)
●Stres

●Kronik sindirim sistemi hastalıkları
●Beslenme
●Genetik faktörler
●Yaşanılan coğrafi mikrobiyota

BOZULMUŞ BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI İLE İLİŞKİLİ HASTALIKLAR

●Diyabet, obezite, metabolik sendrom
●Alerjik hastalıklar (rinit, astım, atopik egzama)
●Fonksiyonel bağırsak hastalıkları (irritabl bağırsak sendromu, infantil kolik)
●İnflamatuvar bağırsak hastalığı, kolit
●Otizm, depresyon, anksiyete
●Romatoid artrit, alkolik olmayan karaciğer yağlanması
●Kalp damar hastalıkları
●Kolon kanseri

BAĞIRSAK MİKROBİYOTA İÇERİĞİ NASIL SAPTANIR?

Bakterilerin karakteristik özellikleri genlerinde kodlanmıştır. Dışkı örneğinde, yeni geliştirilmiş çok hassas bir yöntemle (DNA sekanslama) bakteri genleri saptanarak bağırsak mikrobiyotasını oluşturan bakterilerin tanımlanması mümkün olabilmektedir

Mikrobiyota nedir

BAĞIRSAK MİKROBİYOTA İÇERİĞİNİN BİLİNMESİNİN SAĞLIĞIMIZA KATKISI

Sağlıklı ve uzun yaşamın anahtarı sağlıklı bir bağırsak yapısıdır. Parmak izi kadar kişiye özel olan bağırsak mikrobiyota durumunun bilinmesinde sayısız yarar vardır. Mikrobiyota analizi ile kişiye özel tedavi yaklaşımları mümkün olmakta, artmış ya da azalmış bakterilerin varlığına göre diyet düzenlemesi, uygun probiyotik ve prebiyotiklerin kullanımı gibi çözümler önerilebilmektedir

mikrobiyota testi

Diğer Popüler Bültenlerimizi Okumak İçin Tıklayabilirsiniz 

Biruni Mobil Sağlık Hizmetimizden Faydalanmak İçin Tıklayabilirsiniz. 

SIBO NEDİR? (Small Intestinal Bacterial Overgrowth)

Mikrobiyom bağırsaklarda yaşayan canlı bir evrendir. Bağırsak bakterileri sindirim ve immün sistem ile hormon dengesini etkileyebilir. Mikroorganizmalar ince bağırsakta sayıca artış gösterdiğinde SIBO (Small Intestinal Bacterial Overgrowth) gelişir. Şişkinlik, karın krampları, ishal ya da kabızlığın yanı sıra migren, uyku bozuklukları ve depresif ruh hali tipik SIBO semptomlarıdır. Bunlara ek olarak şiddetli vitamin ve mineral eksiklikleri, bağırsak mukozasında iltihaplanma ve immün
sistem yetersizliği gelişebilir.

SIBO NEDİR?

SIBO, ince bağırsakta bulunan bakterilerin olması gerekenden daha fazla sayıda kolonize olmasıdır. Sağlıklı bir ince bağırsak florasında (<103 CFU / ml) kalın bağırsağa ( 109-1012 CFU / ml) kıyasla çok düşük bakteri sayısı mevcuttur. SIBO varlığında ise ince bağırsak bakteri sayısı artar ve ml’de 103 CFU üzerine çıkar. Bu bakteriler karbonhidratları metabolize ederken gastrointestinal yakınmalardan sorumlu olabilen hidrojen, karbondioksit ve kısa zincirli yağ asitleri ortaya çıkar.

Yaygın görülen semptomlar                                                                                        sibo sistemi

  • Şişkinlik
  • Karın krampları
  • İshal
  • Kabızlık
  • Geğirme
  • Gaz çıkarmm

Ek olarak görülen semptomlar

  • Depresif ruh hali
  • Migren
  • Genel yorgunluk
  • Konsantrasyon bozuklukları
  • Uyku bozuklukları

KİMLER ETKİLENEBİLİR?

Yakın zamana kadar SIBO’nun spesifik bulguları bilinmiyordu. Hala tanı almayan birçok SIBO hastası bulunuyor. Bazı çalışmalar SIBO’nun kadınlar ve ileri yaş insanlarda daha sık görüldüğünü göstermiştir. Yapılan çalışmalar sayesinde SIBO’nun nedenlerini ve risk grubundaki insanları tanımlamak mümkün olmuştur. Tablo SIBO’nun olası risk faktörlerini göstermektedir.

NASIL TANI KONULUR?

Nefes testi noninvaziv, güvenilir ve kolay uygulanabilir bir yöntemdir. Test prosedürü bakteriler tarafından üretilen hidrojen ve metan konsantrasyonlarını %100’e yakın bir hassasiyet ile saptar. Referans örneği alındıktan sonra hasta test kitinin sağladığı laktuloz solüsyonunu içer. Hidrojen ve metan konsantrasyonları
belirli zaman aralıklarında ölçülür. Hidrojen ve metan konsantrasyonları 90 dk. içerisinde referans aralığın üzerine çıkarsa SIBO tanısı konulur.

ENDİKASYONLAR

  • Şişkinlik, kramplar, diyare, depresif ruh hali, migren, baş ağrısı, yorgunluk, konsantrasyon bozuklukları, uyku bozuklukları
  • Gastrointestinal sistemde kronik hastalıkları olan hastalar
  • Karbonhidrat / glüten duyarlılığı olan hastalar ya da Çölyak hastaları

SIBO RİSK FAKTÖRLERİ

Mekanik İleus

  • İnce bağırsak tümörü
  • Bağırsak düğümlenmesi ya da tıkanması
  • Obstrüktif defekasyon sendromu
  • Postoperatif yan etkiler

Bağırsak fizyolojisindeki mekanik değişiklikler mikroorganizma dağılımındaki değişikliklere neden olur.

Sistemik Hastalıklar

  • Şeker hastalığı
  • skleroderma
  • amiloidoz
  • Metabolik sendrom

Birden fazla organı tutan kronik hastalıklar mikrobiyomu etkiler. Yapılan son çalışmalar, aşırı kilo alımı ve obezitenin SIBO gelişimini tetiklediğini göstermiştir.

Motilite Sorunları

  • İrritabl bağırsak sendromu
  • Psödoobstrüksiyon

Yavaşlamış gastrointestinal peristaltizm alınan gıda ve mikroorganizmaların bağırsağa geçişini geciktirir. Bu durum mikroorganizmaların proliferasyonuna ve
yayılmasına neden olur.

İlaçlar

  • Opioid ilaçlar
  • Güçlü antisekretuar ajanlar
    (örn: proton pompası inhibitörleri)

Opioidler peristaltizmi inhibe eder. Proton pompası inhibitörleri gastrik asit üretimini engeller. Güçlü antibakteriyal etkisi olan gastrik asidin engellenmesi ince bağırsakta bakteri oluşumuna neden olur.

Malabsorpsiyon

  • Pankreas yetmezliği
  • Karaciğer sirozu
  • Kronik inflamatuar bağırsak hastalığı (IBD)
    (Crohn, Ulteratif kolit vb.)
  • Çölyak hastalığı
  • Laktoz intoleransı
  • Fruktoz ve sorbitol malabsorpsiyonu

Gastrik asit, safra asitleri ve sindirim enzimleri mikrobiyomun düzenlenmesinde rol oynarlar. Mikroorganizmaların bağırsakta proliferasyonunu kontrol ederler. IBD ve diğer malabsorbsiyon bozuklukları nedeniyle sindirilememiş gıda komponentleri mikroorganizmaların gelişimine katkı sağlar.

İmmün Yetmezlik

  • SIgA (Salgısal IgA) yetmezliği
  • AIDS

Zayıf intestinal mukozal bağışıklık bakteri artışını önleyemez ve patojenik mikroorganizma ve metabolitlerine karşı koruyuculuk sağlayamaz.

Diğer Risk Faktörleri

  • divertikül
  • Yaş

Divertikül ve İntestinal mukoza arasında besin atıkları oluşabilir ve bu ortam mikroorganizmaların hızla çoğalmasına sebep olur. Motilite bozuklukları, malabsorbsiyon, mide ve safra asit üretiminin azalması gibi fizyolojik yaşlanma süreci SIBO gelişimine neden olabilir.

kardeş

SIBO TESTİ ÖNCESİ HAZIRLIK

4 hafta önce:

Antibiyotik kullanılmamalı

7 gün önce:

Laksatif ve Antiasit kullanılmamalı

48 saat önce:

– Probiyotik ve prebiyotik alınmamalı

Tüketilmemesi gereken gıdalar:

– Şeker içeren tüm gıdalar, bal, reçel, meyve suyu, kola vb. meşrubatlar

– Alkol

– Tam tahıllı ürünler, tam buğday, çavdar, yulaf, arpa, makarna, bulgur, mısır gevreği, esmer pirinç, karabuğday, kinoa

– Kurubaklagiller, mercimek, fasulye, barbunya, nohut, bezelye

– Brokoli, karnabahar, lahana, mısır, havuç, enginar, yer elması, çiğ sebzeler

– Kuruyemişler, badem, ceviz, fındık, chia tohumu, keten tohumu

– Meyve ve kuru meyveler

Yenilebilecek gıdalar:

– Beyaz ekmek içi, beyaz pirinç

– Haşlanmış et, tavuk, balık

– Yumurta, lor peyniri

– Kabuksuz ve iyi pişmiş sebze

12 saat önce:

– Teste 12 saatlık açlık sonrası başlanmalı (Sadece su içilebilir)

– Sakız çiğnenmemeli,

– Diş macunu ve gargara yapılmamalı (dişler sadece suyla yıkanabilir)

– Sadece en önemli ilaçlarınız alınabilir. (doktorunuza danışınız)

1 saat önce:

– Sigara içilmemeli Pasif içici olmamalı

– Fiziksel egzersiz yapılmamalı

– Uyunmamalı

Test esnasında: 

– Test solüsyonunu aldıktan sonra su içilmemeli

– Solüsyonu aldıktan 1 saat sonra, su içilebilinir