Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar (CYBH)

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH), dünya genelinde genital sistem ve üreme sağlığı üzerinde ciddi etkileri olan enfeksiyonlardır.

Bu hastalıkların kontrol altına alınması, hem bireysel olarak hem de toplum sağlığı açısından büyük önem taşır. Ancak, kişisel korunma yöntemleri hakkındaki bilgi eksikliği ve yanlış inanışlar, enfeksiyonların yayılmasına ve sosyal sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, erken teşhis ve tedavi için laboratuvar testlerinin kullanılması hayati öneme sahiptir.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Nedir?

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, çoğunlukla korunmasız cinsel temasla bulaşan enfeksiyonlardır. Kadınların anatomik yapılarının farklılığından ötürü CYBH etkenleri ile enfekte olma riskleri daha fazladır. Cinsel temasla bulaşan enfeksiyon etkenleri, nadiren de olsa kan nakli, ameliyat, diş tedavileri gibi cerrahi girişimler sırasında bulaşabilir ya da gebelikte anneden bebeğe geçebilir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2023 yılında yaptığı bilgi güncellemesine göre, yeryüzünde hergün 1 milyondan fazla kişi cinsel yolla bulaşan hastalığa yakalanmaktadır ve bu kişilerin çoğunda herhangi bir belirti görülmemektedir. CYBH’lar her zaman belirti vermeyebilir. Tamamen sağlıklı görünen ve bir enfeksiyonu olduğunu bile bilmeyen kişilerden cinsel yolla bulaşan hastalık kapmak mümkün olabilir. AIDS etkeni HIV virüs enfeksiyonunda kişi uzun yıllar hiç şikayeti olmadan yaşar ve bu esnada cinsel yolla etkeni bulaştırabilir. Keza cinsel yolla bulaşabilen Hepatit B ve Hepatit C virüsünü taşıyanların büyük bölümünde herhangi bir yakınma gözlenmez. Bu durum hastalığın fark edilmeden yayılmasına yol açmaktadır. Tahminen her yıl 374 milyon yeni infeksiyon oluşmaktadır.

Cinsel Yolla Bulaşan Yaygın Görülen Enfeksiyon Etkenleri Ve Sebep Olduğu Belirtiler

Klamidya trakomatis

Cinsel yolla bulaşan bu enfeksiyon, tedavi edilmezse özellikle kadınlarda kısırlık gibi ciddi sonuçlar yaratabilir. Aynı zamanda doğum sırasında anneden bebeğe geçebilir. Hem erkeklerde hem de kadınlarda görülebilen bu enfeksiyon, çoğu zaman kadınlarda belirti vermeden ilerler ve bu da enfeksiyonun fark edilmeden partnerlere bulaşmasına yol açabilir.

Neisseria bel soğukluğu

Halk arasında bel soğukluğu olarak bilinen gonore, erkeklerde ve kadınlarda kötü kokulu beyaz akıntıya ve idrar yaparken ağrıya sebep olur. Enfekte kadınların büyük bir kısmında herhangi yakınmaya yol açmaz. Belirti göstermese bile enfekte bireylerin ve partnerlerinin tedavi edilmesi gerekir.

 Mycoplasma genitalium/insan

Laboratuvar ortamında “Multipleks PCR” yöntemi dışında tespit edilmesi oldukça zor olan bu bakteri, genital bölgede ciddi inflamatuvar durumlara yol açabilir.

Ureaplasma urealyticum/küçük

Kadın ve erkeklerde normal genital flora içinde bulunabilir. Ancak bazı türleri, üretrit, kısırlık, erken doğum ve ölü doğum gibi ciddi durumlara neden olabilir.

Trikomonas vajinalis

Kadınlarda vajinal, erkeklerde ise üretral enfeksiyonlara neden olur ve cinsel yolla bulaşır.

Gardnerella vajinalis

Vajinitin yaygın nedenlerinden biri olan bu bakteri, kirli beyaz renkli, kötü kokulu akıntıya, kaşıntıya, yanmaya ve cinsel ilişki sırasında ağrıya yol açar.

Herpes Simplex Virüs Tip 1

Genellikle ağızda uçuk ve yaralara neden olurken, nadiren de olsa genital bölgede de enfeksiyona yol açabilir. Enfeksiyon sonucu oluşan veziküller veya içeriğindeki sıvılar, öpüşme, cinsel temas ve dokunma gibi yollarla başkalarına bulaşabilir.

Herpes Simplex Virüs Tip 2

Genital bölgede oluşan ağrılı yaraların en yaygın sebebidir. Bu virüs, cinsel temas sonrasında 2-20 gün arasında belirtilerini gösterir ve cinsel ilişki sırasında ağrıya neden olabilir.

Treponema soluk

Sifiliz (frengi) hastalığına yol açan bu bakteri, cinsel temasla bulaşabildiği gibi kan transfüzyonu ile de geçebilir. Ayrıca, hamilelik veya doğum sırasında anneden bebeğe bulaşma riski taşır.

Candida albicans

Kadınlarda sık görülen bu vajinal mantar enfeksiyonu, yanma, kaşıntı, yoğun beyaz akıntı, sık idrara çıkma ve cinsel ilişki sırasında ağrı gibi belirtilerle ortaya çıkar.

Ayrıca HPV (Human Papilloma Virüs), HBV( Hepatit B), HCV (Hepatit C) ve HIV(İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) kansere zemin hazırlayan CYBH etkenleridir. HPV kadınlarda serviks kanseri, HBV ve HCV karaciğer kanseri HIV enfeksiyonu ise kaposi sarkomu ve beyin lenfoması nedeni olabilir.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıkların Önlenmesi

Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmak mümkündür. Tek eşliliğe yönelmek, doğru kullanıldığında kondom kullanmak HIV dahil olmak üzere birçok CYBH’ye karşı etkili koruma sağlar.

Hepatit B ve HPV için güvenli ve etkili aşılar mevcuttur. Bu aşılar, özellikle genç bireylerde bu enfeksiyonların yayılmasını önlemede önemli bir rol oynar.

Özellikle gençler ve risk gruplarında bilgilendirme ve farkındalık eğitimleri yapmak, cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılmasını önlemede kritik bir öneme sahiptir.

Korunma yöntemlerine rağmen, cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyona maruz kalma riski her zaman mevcuttur. Erken teşhis ve hızlı tedavi büyük önem taşır. Erken teşhis, tedavi sürecini daha etkili hale getirmekle kalmaz, hastalığın yayılmasını önlemeye de yarar. Bu noktada, enfeksiyon etkeninin çeşitli laboratuvar testleri ile tespit edilmesi kritik bir rol oynar.

Genital Panel Testi ve Erken Teşhis

Cinsel yolla bulaşan enfeksiyon etkenlerinin en sık karşılaşılanlarını içeren ve bu mikroorganizmaların tek bir hasta örneğinde tespit edilmesine yarayan Genital Panel testinde PCR yöntemi kullanılır. Bu sayede, enfeksiyonun kaynağı hızlı bir şekilde belirlenir ve uygun tedaviye başlanabilir.

Genital Panel Testi Nasıl Yapılır?

Erkeklerde, sabah ilk idrar veya son iki saatte idrar çıkmadan alınmış idrar örneği veya üretral sürüntü, kadınlarda servikal sürüntü örneği gereklidir.

Örnek alımı sırasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, sürüntü örneklerinin özel transport besiyerine konularak laboratuvara ulaştırılmasıdır. Özel transport besiyeri şubelerimizden temin edilebilir.

Doğru ve hızlı bir tanı, enfeksiyonun tedavisine en kısa sürede başlanmasını sağlar ve hastalığın yayılmasını önler.

Genital Panel Test İçeriği

✔ Klamidya trakomatis

✓ Neisseria bel soğukluğu

✓ Mycoplasma genitalium

✓ Mikoplazma hominis

✔ Trikomonas vajinalis

✔ Ureaplasma parvum

✔ Ureaplasma urealyticum

✔ Gardnerella vajinalis

✔ Herpes simpleks virüsü 1

✔ Herpes simpleks virüsü 2

✔ Treponema soluk

✓ Candida albicans

Popüler Bülten

ISAC TESTİ – Moleküler Alerji Paneli

ALERJİ NEDİR?

Alerji, herhangi bir maddeye karşı gösterilen aşırı vücut reaksiyonu olarak adlandırılır. Alerjisi olan kişiler genellikle birden fazla etkene karşı hassasiyet göstermektedirler. Bu etkenler; polenler, akarlar, ev tozları, küf mantarları, çeşitli gıdalar ve böcek sokmaları olabilir.

ALERJİ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Alerjik etkene karşı ortaya çıkan bulgular, vücudun etkilendiği bölgeye göre farklılık gösterebilir. Örneğin polenler gibi solunum yolu ile vücuda giren alerjik maddeler genellikle burun, gözler ve boğazda alerjik bulgulara sebep olurlar. Gıda alerjileri ise genellikle mide ve bağırsak problemlerine ya da ürtikere neden olur. Bulgular çok hafif olabileceği gibi yaşamı tehdit eden anafilaktik reaksiyonlar gibi ağır da olabilir.

MOLEKÜLER ALERJİ TESTİ NEDİR?

Alerji tanısını üstün seviyeye taşıyan yeni bir yöntemdir. Ana alerjenin komponentlerine (bileşenlerine) olan duyarlılık ölçülür. Hastanın hangi komponente duyarlı olduğu net bir şekilde, moleküler seviyede belirlenir. Kişinin köpeğe alerjisi varsa, dişi köpek mi erkek köpek mi olduğu bu hassas değerlendirme sayesinde tespit edilebilir. Aynı komponenti içeren farklı alerjenleri de tek seferde tespit ederek çapraz reaksiyonlara bağlı bulguları açıklar.

ÇAPRAZ (BİRDEN FAZLA ALERJENE BAĞLI) REAKSİYON NEDİR?

Huş ağacı poleni ile ilişkili gıda alerjisi bu duruma örnek verilebilir. Huş ağacı polenindeki Bet v 1 komponentinin soya ve yer fıstığı ile benzer yapıya sahip olması, Huş ağacı polenine alerjik olan birinin soya ve yer fıstığına da alerjik olacağını gösterir. Bu sayede, çapraz reaksiyona bağlı semptomlar açıklanır ve hastanın yönetiminde risklerin belirlenmesine yardımcı olur.

IMMUNOCAP™ ISAC TESTİ

ImmunoCAP™ ISAC Testi, yenilikçi mikroarray teknolojisi (biyoçip) sayesinde alerjik reaksiyonları spesifik olarak ölçen bir moleküler alerji testidir. Tek bir kan alımı kullanarak, aynı veya farklı kaynaklarda bulunabilecek ve alerjilerin %90’ından fazlasına neden olabilecek 112 farklı alerjenik bileşeni inceler.

AVANTAJLARI NELERDİR?

  • Klinik olarak onaylanmış ve kanıtlanmıştır. Alerji tanısında altın standart olan Immunocap yöntemini kullanır
  • Birden fazla etkene alerjisi olan hastalarda net tanı sağlar.
  • Rutin alerji testlerinde pozitif sonuçları olan fakat test sonuçları ile klinik bulguları arasında net bir ilişki gözlenmeyen hastalarda tanı hatalarını önler.
  • Alerjene bağlı yapılacak aşılama tedavisi için doğru hastaları belirlemeye katkıda bulunur.
  • Çapraz reaksiyona bağlı şikayetleri açıklayarak aşılama tedavilerinde başarı oranını ciddi olarak arttırır.
  • Nedeni bilinmeyen anafilaksi geçmişi olan hastaların değerlendirilmesini sağlar.
  • Beklenmeyen duyarlılıkları saptar.
  • Her yaş için uygundur ve ilaç tedavilerinden etkilenmez.
  • Bütün bunlar hastanın yaşam kalitesinin artmasına yardımcı olurken, analizin ekonomik maliyeti, tek tek spesifik IgE’lerin analiz edilmesinden çok daha azdır.

KİMLERE ÖNERİLİR?

ISAC Testi, rinit, gözlerde sulanma, karın ağrısı, ishal, kurdeşen, hipotansiyon (düşük tansiyon) ve solunum güçlüğü gibi alerjik reaksiyona bağlı olabilecek bulguları olan herkes için önerilir. ISAC Testi, birden fazla etkene alerjisi olan hastalarda ve alerjinin birincil nedenini belirlemenin mümkün olmadığı tüm durumlarda yararlıdır.

 

Popüler Bülten

Adrenal Stres

Adrenal Stres , vücudun fiziksel ve psikolojik stres ile başa çıkma durumunun değerlendirilmesidir.

Kortizol, metabolizmanın birçok basamağında, özellikle protein, karbonhidrat ve yağ metabolizmasında rol alan, vücudun fiziksel ve psikolojik stres faktörlerine yanıt veren, inflamasyonu, kan şekerini ve kan basıncını kontrol eden, sinir sistemi, beyin fonksiyonları ve bağışıklık sistemi için önemli bir katabolizan hormondur.

DHEA ise kortizol ile birlikte çalışan ve protein, karbonhidrat ve yağların metabolizmasında rol oynayan, kan şekeri, kan basıncı, immün fonksiyon, kilo kontrolü ve hormon üretiminde önemli rol oynayan anabolizan bir hormondur. Bu iki hormonun dengede olması sağlık açısından önemlidir; hormonlardan birinin azlığı veya fazlalığı çeşitli hastalıklara neden olabilir.

Sağlıklı kişilerde, kortizol seviyeleri sabah pik yapar ve gün içinde azalarak saat 14.00-15.00 arasında en düşük seviyelerine iner, bu durum diurnal patern olarak adlandırılır. Kortizol düzeyleri sabah uyanmaya yakın artmaya başlar ve uyandıktan yaklaşık 30-45 dakika sonra hızlı bir pik yaparak ortalama kortizol artışının %50’sine ulaşır, bu durum Kortizol Uyanma Yanıtı (Cortisol Awakening Response – CAR) olarak tanımlanır. İnsomnia, uyku bozuklukları, hafıza kaybı, beyin sisi, konfüzyon, depresyon, anksiyete, yüksek kan şekeri, artmış insülin, tatlı yeme isteği, kilo alma (özellikle santral), yorgunluk, gastrointestinal disfonksiyon, sempatik yanıtın uzamasına bağlı yetersiz sindirim ve emilim, irritabilite, gece terlemeleri, hipertansiyon, bozulmuş immünite, düşük DHEA, progesteron, östrojen, testosteron (“kortizol kaçışı”, “pregnenolon kaçışı”) ve osteopeni/osteoporoz bu aksın disfonksiyonu nedeniyle ortaya çıkabilir.

Sistemik enfeksiyonlar, uykusuzluk gibi akut stres yaratan durumlar, alkolizm, hormon replasman tedavisi (HRT), oral kontraseptif kullanımı ve gebelik (artmış östrojen düzeyleri kortizol bağlayıcı globülin artışına neden olur), bazı ilaçlar (kortizon, antikonvülzanlar, amfetaminler), 5-HTP takviyesi tükürük kortizolünde artışa neden olabilir. Cushing sendromu, aşırı kafein tüketimi, hipertiroidizm ve örnek toplanmadan önce egzersiz yapılması HPA aksında disfonksiyona neden olabilir. Hipotalamopituitoadrenal (HPA) aks homeostazını bozan birçok hastalıkta kortizol paternleri bozulur. Depresyon, demans, post-travmatik stres bozukluğu (PTSB), kronik yorgunluk sendromu, diabetes mellitus, alkolizm, visseral adipozite, polikistik over, akut hastalıklar, sistemik hastalıklar ve multipl organ yetmezliği en belirgin örneklerdir.

Biruni Sağlıklı Yaşam Uzmanı

Biruni Sağlıklı Yaşam Laboratuvarı Danışmanı ve Klinik Biyokimya Uzmanı Dr. Süreyya Şahinoğlu, Adrenal Stres Profili’nin neleri analiz ettiğini ve bunun sağlığımız için önemini anlatıyor.

 

Popüler Bülten

Geçirgen Bağırsak

Geçirgen Bağırsak ;
Bağırsak duvarı, bağırsağın içini çevreleyen tek sıra epitel hücrelerden oluşmuştur ve insan vücudu ile dış dünya arasındaki en geniş yüzeyli bariyerdir. Bu bariyerin bütünlüğünün korunması ve geçirgenliğin kontrolü bağışıklık için çok önemlidir. Bağırsak lümenindeki maddeler dolaşıma iki yolla karışabilir. İlki; enterositlerin fırçamsı kenarlarından transport, buna transsellüler yol denir. Pek çok besin maddesinin emilimi bu yolla olur. İkinci yol; hücrelerarası boşluklardan parasellüler geçiştir. Bu yoldan iyonlar, suda çözünen moleküller ve nadiren mikroorganizmalar geçiş yapar. Parasellüler geçiş “tight junction” (sıkı bağ) adı verilen protein yapıda kapılar tarafından kontrol edilir. Bu dinamik yapılar beslenme durumu, fiziksel aktivite, hormonal ve sinirsel sinyaller ve inflamatuvar medyatörler ile uyumlu şekilde açılır ve kapanır. Bağırsak sıkı bağları; besinlerin optimal emilimi ve transportu yanı sıra vücuda yabancı antijenlere karşı sistemin regülasyonu ve patojenlere tolerans ve immünite arasındaki dengenin sağlanmasında da görev alır.

Zonulin; mukozada oluşan protein yapıda bir molekül olup sıkı bağlardaki anahtar modülatördür. Bağırsak geçirgenliğini direkt olarak kontrol eder. Parasellüler geçirgenlik bozulduğunda dışkıda ve kanda zonulin seviyeleri yükselir.

Kalprotektin ve Alfa 1 Antitripsin; inflamasyon ile bozulan transsellüler geçirgenliğin göstergeleridir.

Zonulin, Kalprotektin, Alfa 1 Antitripsin artışı var ise, Geçirgen Bağırsak nedenleri araştırılmalıdır:

  • Gıda intoleransları (Gluten ve diğer gıdalar)
  • İmmunolojik nedenler (otoimmun bağırsak hastalıkları; Çölyak vb)
  • İnflamatuvar nedenler (bağırsak enfeksiyonları, IBS, Crohn, Ulseratif kolit vb)
  • Disbiyoz, parazitler, kandida

 

 

Bağırsak bariyeri; Tek sıralı epitel hücreleri, tight junction ( sıkı bağlar) bağları ve
paraselüler, transselüler geçirgenlik

 

Popüler Bülten

Diyabet (Şeker Hastalığı)

Diyabet, akut ve kronik komplikasyonları olan, yaşam süresini olumsuz etkileyen ve multidisipliner takip edilmesi gereken bir hastalıktır. Teknolojinin ilerlemesi, hareketsiz yaşam ve obezitenin yaygınlaşması ile dünyada görülme sıklığı gittikçe artmaktadır.

Diyabet Nedir?

Diyabet, insülin eksikliği ya da insülinin kullanımındaki sorunlar nedeniyle organizmanın karbonhidrat, yağ ve proteinlerden yeterince yararlanamadığı, sürekli tıbbi bakım gerektiren bir metabolizma hastalığıdır. Diyabet hastalarında besinlerden kana geçen glukoz (şeker) kullanılamaz ve sonucunda kan şekeri yükselir.

Diyabet Çeşitleri Nelerdir?

Tip 1 Diyabet:

Pankreas ß hücre yıkımına bağlı olarak insülin eksikliği ile daha çok çocuk ve gençlerde akut olarak ortaya çıkar.

Tip 2 Diyabet:

İnsülin direnci ve insülin salgılanmasındaki bozukluk ön plandadır. Tüm diyabetlilerin yaklaşık %90-95’ini tip 2 diyabetliler oluşturur.

Gestasyonel Diyabet:

Gebelik sırasında ortaya çıkan diyabettir.

Diğer Spesifik Tipler:

Pankreası etkileyen birçok nedenle (ilaç kullanımı, hormonal bozukluk vb.) ortaya çıkan kan şekeri yüksekliğini tanımlar.

En sık rastlanan diyabet türleri Tip 1 ve Tip 2 diyabettir.

Diyabet Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

  • Sık idrara çıkma isteği,
  • Susuzluk, ağız kuruluğu,
  • İstemsiz kilo kaybı,
  • El ve ayaklarda uyuşma,
  • Sık yemek yeme ihtiyacı,
  • Yaraların geç iyileşmesi
  • Yorgun, halsiz hissetme,
  • Bulanık görme,
  • Sık görülen enfeksiyonlar.

Diyabet Hastalığının Nedenleri Nelerdir?

Diyabet hastalığı oluşumunda hem genetik hem de çevresel etkenler rol oynamaktadır. Hareketsiz yaşam ve yanlış beslenme alışkanlığı ile birlikte fazla kilo veya obezitenin ortaya çıkması diyabet riskini artırır. Vücuttaki şekeri kontrol etmek için pankreastan salgılanan insülin hormonunun etkisini gösterememesi ile insülin direnci ortaya çıkar. İnsülin direnci varlığında, düzenli diyet ve egzersiz ile sağlıklı bir yaşam tercih edilmezse kişinin diyabet olma riski yüksek olacaktır.

Diyabet Hastalığı Tanı Testleri Nelerdir?

Tip 1 ve Tip 2 diyabet tanısında;

– Kan şekeri düzeyini ölçen açlık ve tokluk kan şekeri testleri,

– Son 2-3 aylık ortalama kan şekeri seviyesini gösteren

Hemoglobin A1c testi,

– HOMA-IR İndeksi, (İnsülin direnci) testleri yol göstericidir.

Klinik ve genetik olarak heterojen bir diyabet şekli olan MODY

(monogenik diyabet) ise;

– İnsülin bağımlı değildir.

– Tip 1 ve Tip 2 diyabetten ayırt edilmesi zordur.

Tedavi altında olmasına rağmen kan şekeri seviyesi düzene girmeyen hastalarda tanıyı MODY Paneli ile doğrulamak, diyabet tedavisi için anahtar rol oynamaktadır. Moleküler tanı, uygun tedavinin seçimi, ve risk altındaki bireylerin taranması açısından çok büyük önem taşımaktadır.

Popüler Bülten

SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI – MULTİPLEKS PCR PANELİ (6 ETKEN)

Solunum yolu enfeksiyonları ateş, boğaz ağrısı, burun akıntısı/tıkanıklığı, baş ağrısı, öksürük, nefes darlığı ve halsizlik gibi semptomlarla seyreden enfeksiyon türleridir. Benzer semptomlarla seyretmesi, enfeksiyona neden olan etkenlerin teşhis edilmesini zorlaştırmaktadır. Etken patojenlerin doğru ve hızlı tanısı;

  • Uygun tedavi seçimi,
  • Uygun olmayan veya gereksiz antibiyotik kullanımının önlenmesi,
  • Hızlı tanı sağlayarak başkalarına bulaşın önlenmesi,
  • Hastalığın ilerlemesi sonucu oluşabilecek komplikasyonların önlenmesi için son derece önemlidir.

Günümüzde çoklu etkenleri bir arada tanımlayabilen PCR teknolojileri sayesinde geleneksel yöntemlerle tespit edilmesi zor virüs ve bakterilerin, burundan alınan tek bir sürüntü örneği ile tanımlanması mümkündür.  PCR test yöntemi yüksek duyarlılığa ve özgüllüğe sahiptir. Enfeksiyon etkenleri çok düşük konsantrasyonlarda dahi tespit edebilir, bu da hastalığın erken evrelerinde veya hafif vakalarda doğru sonuçlar elde edilmesini sağlar. Ayrıca hedeflenen enfeksiyon etkenini diğer organizmalardan ayırabilme yeteneğine sahiptir, bu nedenle yanlış pozitif sonuçların riski daha düşüktür.

Laboratuvarımızda uyguladığımız iki farklı kapsamlı ‘Solunum Yolu Enfeksiyonları, Multipleks PCR Paneli’ testi ile solunum yolu enfeksiyonuna yol açan etkenleri hızlıca yüksek duyarlılıkta tespit edebilmekteyiz. Panel içeriklerimizi aşağıda görebilirsiniz.

  • Influenza A
  • Influenza B
  • Respiratory Syncytial Virus
  • Adenovirus
  • Human Rhinovirus
  • Mycoplasma pneumoniae’nin tanımlanması tek örnekle, tek seferde yapılabilmektedir.

 

Östrojen Metabolizma Paneli

Sağlıklı bir vücut işleyişinde görevini tamamlayan hormonlar vücuttan uzaklaştırılır. Fonksiyonunu tamamlayan hormonlar hücrelerden ayrılıp kan yoluyla karaciğere gider. Karaciğerde detoksifikasyon süreçleri ile etkisizleştirilip vücuttan atılır hale dönüştürülür. Tüm hormonlar için bu yıkım yolları geçerlidir. Uygun yolla yıkılamayan ve vücuttan atılamayan östrojen hormonları hem kadın hem de erkeklerde sağlık
için tehdit oluşturabilir. Yüksek konsantrasyonlarda yıkılmamış östrojene uzun süre maruz kalmak kadınlarda meme ve endometriyum erkeklerde ise prostat kanserlerinin gelişimine neden olabilir

Östrojen hormonu yıkım ürünleri kanda saptanamayacak kadar düşük miktarlarda olduğu için yüksek miktarlarda atıldığı idrarda analiz edilir. İleri teknoloji kullanılarak çok hassas yöntemlerle hem ana hormonlar hem de ana hormonların yıkım ürünlerini değerlendirmek mümkündür.

 

 

Yaşa Göre Kadınlarda Östrojen Seviyesi

 

ÖSTROJEN METABOLİZMA PANELİ HANGİ DURUMLARDA ÖNERİLİR?

Ailede veya kişinin kendisinde meme, prostat vb. hormona bağlı kanser varsa

* Kilo alma veya uyku sorunu gibi hormonal dengesizlik şikayetleri varsa

* Terleme, uyku sorunu gibi östrojen baskınlığı bulguları varsa

* Polikistik over varsa

* Premenopozal dönemdeyse

* Adrenal yetmezlik varsa

* Menopoz nedeniyle hormon replasman tedavisi düşünülen durumlarda Östrojen Metabolizma Paneli önerilir.

Günün 4 farklı saatinde toplanan 4 spot idrar örneği ile östrojen hormonlarının yıkım yolları değerlendirilebilir ve sağlık riskleriniz saptanabilir.

Günün 4 farklı saatinde toplanan 4 spot idrar örneği ile östrojen hormonlarının yıkım yolları değerlendirilebilir ve sağlık riskleriniz saptanabilir.

 

 

 

Hücresel Check-up

Sağlıklı Yaşam İçin Hücresel Check-Up

Hastalık oluşmadan yıllar önce hücresel düzeydeki değişimleri tespit etmek ve hastalıkların önüne geçmek mümkün olabilir. Geleneksel tıbbi yaklaşım kapsamında uygulanan rutin check-up taramalarında bulgular hastalık oluştuktan sonra testlere yansırken, hücresel check-up taramalarında bulgular hastalık oluşmadan yıllar önce hücresel düzeyde tespit edilerek hastalık oluşumuna müdahale edilebilir.

 

Hücresel Check up

HÜCRESEL CHECK UP TESTLERİN AMACI NEDİR?

“Kişiye Özgü Tip konsepti kişiyi bütünsel olarak değerlendirmenin yanı sıra kişiye özel yaklaşımla sağlığın korunmasını hedefler. “Hücresel check up” ile kişisel sağlığı etkileyen minerallerin, vitaminlerin, antioksidanların dengesi, hücresel inflamasyon ve oksidasyon düzeyi, mikrobiyota yapısı, bağışıklık tepkileri, stresle başa çıkma potansiyeli gibi faktörler tespit edilebilir ve yönetilebilir. Uzman ekibimiz rehberliğinde “Hücresel check up” sonuçlarınız değerlendirilir ve size özel kişisel sağlık uygulamaları planlanabilir. Bu uygulamaların kapsamındaki beslenme, yaşam tarzı düzenlemeleri, toksin eliminasyonu, hücresel dengelerin kurulması, stres yönetimi ve bağırsak mikrobiyota onarımı ile sağlığınız korunabilir.

hucresel check up

Hücresel Check-Up ile sağlığınızda hedefi 12’den vurun

HÜCRESEL CHECK UP’IN KRONİK İNFLAMATUVAR HASTALIK SÜRECİNDEKİ ROLÜ NEDİR?

Günümüzün en büyük sağlık sorunu olan kronik inflamatuvar hastalıklar adeta salgın hastalık gibi toplumda artış göstermektedir. Uzun süre hücresel seviyede seyreden düşük dereceli inflamasyon, yillar sonra genetik yatkınlığımız doğrultusunda birçok kronik hastalığı tetikleyebilir. Kalp damar hastalıkları, diyabet, obezite, alerjiler, otoimmun hastalıklar, depresyon, Alzheimer, Parkinson ve kanser gibi pek çok hastalık kronik inflamasyon zemininde gelişir.

Kişiye özgü kronik inflamasyon nedenlerini bulup ortadan kaldırmak sağlıklı kalmak adına ilk yaklaşım olmalıdır. Daha sonra hücresel eksiklerin giderilmesi ve hücre dengesinin kurulması, toksik yükün temizlenmesi, oksidan-antioksidan dengesi, bağırsak flora onarımı, stres yönetimi, uyku düzeninin kurulması, yaşam tarzı ve beslenme düzenlemeleri gibi tedaviler ile bozulan sağlık dengesi düzeltilebilir. Hücresel düzeydeki sinsi seyirli bu inflamasyon “Hücresel check up” ile ölçülebilir ve yönetilebilir

HÜCRESEL CHECK UP İLE DÜZENLENMESİ HEDEFLENEN SİSTEMLER NELERDİR?

o Kronik Inflamasyon

o Oksidasyon

o Detoks Sistemi

o Mitokondri Sağlığı

o Mineral-Toksik Metal Dengesi

o Stres Yönetimi

o Zihin Sağlığı

o Bağırsak Sağlığı

HÜCRESEL CHECK-UP YAŞLANMA SÜRECİNDEKİ ROLÜ NEDİR?

Yaşlanma hızı; genetik ve çevresel etkenler nedeniyle bireyler arasında farklılık gösterir. “Kronolojik yaş” basitçe doğum tarihine göre hesaplanır, ancak bu “Biyolojik yaşlanmanın yani hücresel yaşlanmanın ölçüsü değildir. Aynı yaşta olan bireyler hem fiziksel görünüm, hem de hücre yaşı ve sağlığı bakımından büyük farklılıklar gösterebilir. Biyolojik yaşlanmanın sebebi olan kronik inflamasyon ve oksidasyon “Hücresel check-up” ile ölçülebilir.

hucresel check up 2

Hücresel Check-up paketlerimiz için iletişime geçebilirsiniz

HÜCRESEL CHECK UP TESTLERİNİN GELENEKSEL RUTIN CHECK UP TESTLERİNDEN FARKI NEDİR?

Genellikle, geleneksel sağlık hizmetlerinde en acil semptom veya durum tedavi edilirken büyük resim gözden kaçırılır. Hastalığı ortaya çıkaran kök faktörler araştırılmaz. Oysa hastalıklar vücudun bütününü ilgilendirir ve kişiye özgüdür. Hastalık yok hasta vardır. “Hücresel check up” testleri hücresel moleküler düzeyde tetkikler sayesinde hastalıkların kök nedenini araştırıp çözümlenmesine destek olur, sağlığı bütünsel olarak ve kişiye özel ele alır. “Geleneksel rutin check-up” tetkiklerinde organ hasarı veya hastalık oluştuktan sonra testlere değişimler yansırken, “Hücresel check up” testlerinde bulgular hastalık oluşmadan yıllar önce hücresel düzeyde tespit edilerek hastalik oluşumuna müdahale edilebilir.

HÜCRESEL CHECK-UP PANELİ (TEMEL)

o Oksidatif Stres ve Hücre Yaşlanması Paneli
o Geçirgen Bağırsak Paneli
o Mineral-Metal Paneli
o Koenzim Q 10
o Vitamin B12
o Folik Asit
o Vitamin D
o Homosistein
o Kan Sayımı
o HOMA-IR
o hs-CRP
o Ferritin

HÜCRESEL CHECK-UP PANELİ (GENİŞ)

o Oksidatif Stres ve Hücre Yaşlanması Paneli

o intestinal Mikrobiyom Testi

o Geçirgen Bağırsak

o ALCAT (inflamatuvar Gıda Duyarlılık Testi)

o Mineral – Metal Paneli

o Adrenal Stres Profili

o Omega-3 İndeksi

o Koenzim Q 10

○ Vitamini B12

o Folik Asit

○ Vitamin D

○ Homosistein

o Kan Sayımı

o HOMA-IR

○ Hemoglobin Alc

o hs-CRP

○ Ferritin

Biruni Sağlıklı Yaşam Uzmanı

Biruni Sağlıklı Yaşam Danışmanı Klinik Biyokimya Uzmanı Dr. Semra Tamer Levent, sağlıklı yaşamda Hücresel Check-Up’ın öneminden bahsediyor.

Mobil Sağlık Hizmetimiz İçin

https://birunimobil.com.tr/

Check-Up Listemiz İçin

https://biruni.com.tr/hizmetlerimiz/check-up-listesi/

 

Mikrobiyota Nedir?

İnsan vücudu, çoğunluğunu bakterilerin oluşturduğu mantar, virüs ve diğer tek hücrelileri içeren çeşitli mikroorganizmaları barındırır. Bu mikroorganizmalara “Mikrobiyota” denilmektedir. İnsan vücudundaki mikroorganizmaların büyük çoğunluğu, başta bağırsak olmak üzere deri, üreme organları ve solunum sisteminde bulunur. Bağırsaklarımız, vücudumuzdaki en yoğun ve en çeşitli mikroorganizma topluluğunu barındırmaktadır.

 

MİKROBİYOTA NE İŞE YARAR?

Bağırsak mikrobiyotası fizyolojik, metabolik fonksiyonlar ve bağışıklık sistemimiz üzerinde oldukça aktif ve karmaşık görevler üstlenmektedir.

Yararlı bağırsak bakterileri;

●Ortamı asit hale getirirler, hastalık yapıcı zararlı bakterilerin çoğalmasına, engel olurlar.
●Kalsiyum, magnezyum, demir ve çeşitli minerallerin emiliminde önemli rol oynarlar.
●B1, B2, B6, B12 ve K vitaminlerinin üretim ve emilimine katkıda bulunurlar.
●Bağışıklık sisteminin oluşumu ve gelişimine katkıda bulunur ve hayat boyu işleyişinde rol oynarlar.

mikrobiyota nedir

 

BAĞIRSAK MİKROBİYOTASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

● Doğum şekli
●Anne sütü alımı
●Antibiyotik, mide asidini düşüren ilaç vb kullanımı
●Çevresel faktörler (hava kirliliği, metaller, boyalar vb)
●Stres

●Kronik sindirim sistemi hastalıkları
●Beslenme
●Genetik faktörler
●Yaşanılan coğrafi mikrobiyota

BOZULMUŞ BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI İLE İLİŞKİLİ HASTALIKLAR

●Diyabet, obezite, metabolik sendrom
●Alerjik hastalıklar (rinit, astım, atopik egzama)
●Fonksiyonel bağırsak hastalıkları (irritabl bağırsak sendromu, infantil kolik)
●İnflamatuvar bağırsak hastalığı, kolit
●Otizm, depresyon, anksiyete
●Romatoid artrit, alkolik olmayan karaciğer yağlanması
●Kalp damar hastalıkları
●Kolon kanseri

BAĞIRSAK MİKROBİYOTA İÇERİĞİ NASIL SAPTANIR?

Bakterilerin karakteristik özellikleri genlerinde kodlanmıştır. Dışkı örneğinde, yeni geliştirilmiş çok hassas bir yöntemle (DNA sekanslama) bakteri genleri saptanarak bağırsak mikrobiyotasını oluşturan bakterilerin tanımlanması mümkün olabilmektedir

Mikrobiyota nedir

BAĞIRSAK MİKROBİYOTA İÇERİĞİNİN BİLİNMESİNİN SAĞLIĞIMIZA KATKISI

Sağlıklı ve uzun yaşamın anahtarı sağlıklı bir bağırsak yapısıdır. Parmak izi kadar kişiye özel olan bağırsak mikrobiyota durumunun bilinmesinde sayısız yarar vardır. Mikrobiyota analizi ile kişiye özel tedavi yaklaşımları mümkün olmakta, artmış ya da azalmış bakterilerin varlığına göre diyet düzenlemesi, uygun probiyotik ve prebiyotiklerin kullanımı gibi çözümler önerilebilmektedir

mikrobiyota testi

Diğer Popüler Bültenlerimizi Okumak İçin Tıklayabilirsiniz 

Biruni Mobil Sağlık Hizmetimizden Faydalanmak İçin Tıklayabilirsiniz. 

Maymun Çiçeği (MONKEYPOX) Hastalığı Nedir?

Maymun çiçeği,  İlk olarak Orta ve Batı Afrika’da, genellikle tropik yağmur ormanlarına yakın alanlarda ortaya çıkan, Monkeypox virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır.

Yalnızca Batı ve Orta Afrika’daki ülkeleri değil, dünyanın geri kalanını da etkilediği için halk sağlığı açısından önemi olan bir hastalıktır. Afrika dışındaki ilk Maymun Çiçeği salgını 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde görülmüştür. Salgın ABD’de 70’in üzerinde Maymun Çiçeği vakasına yol açmıştır. 2018’den 2022 yılına kadar farklı zaman aralıklarında Nijerya, İsrail, İngiltere, Singapur ve ABD’ye seyahat eden kişilerde bildirilmiştir. Mayıs 2022’de endemik olmayan birkaç ülkede birden fazla Maymun Çiçeği vakası tespit edilmiştir.

Maymun Çiçeği Virüsü Nasıl Bulaşır?

Maymunlar dışında sincap, sıçan, fare gibi kemirgenlerin de virüse duyarlı olduğu bilinmektedir.

Monkeypox virüsünü taşıyan hayvanların insanları ısırması, tırmalaması, hayvanın eti, kanı, vücut sıvıları ve lezyonlarına direkt temas ile veya tüm bunlarla kirlenmiş materyallerden de dolaylı yolla geçebilmektedir.

İnsandan insana bulaş solunum yolu sekresyonlarının büyük damlacıkları ile gerçekleştiği için yüz yüze uzun süreli ve yakın temas gereklidir. Bu durum, virüsün COVID-19’a benzer büyük salgınlara yol açmayacağını düşündürmektedir. Ayrıca enfekte insanın vücut sıvılarına, cilt lezyonlarına doğrudan temas veya yine bunlarla kirlenmiş cansız maddelerle temas yoluyla da bulaşabilmektedir.

Plasenta kanalı ile anneden fetüse veya doğum sırasında ve sonrasında yakın temas ile anneden bebeğe geçebilir.

Yakın fiziksel temas, bulaşma için iyi bilinen bir risk faktörü olmakla birlikte Maymun Çiçeği virüsünün özellikle cinsel temasla bulaşıp bulaşamayacağı şu anda belirsizdir.

Monkeypox Virüsü Bulaşıcı Bir Virüs Türüdür

Maymun Çiçeği Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

Virüs ateş, baş ağrısı, yorgunluk, yaygın vücut ağrıları, lenf bezlerinde şişlik ve deri döküntülerine neden olur. Yakınmalar, virüs ile temas ettikten ortalama 6-13 gün sonra ortaya çıkar.

Hastalığın belirti ve bulguları iki döneme ayrılabilir. Hastalığın ilk 5 gününde ateş, şiddetli baş ağrısı, lenf bezlerinde şişme, sırt ağrısı ve aşırı halsizlik görülür. Lenf bezi şişliğinin olması bu hastalığı özellikle çiçek, suçiçeği ve kızamıktan ayırmada önemlidir.

İkinci dönem ise; ateşin ortaya çıkmasından sonraki 1-3 gün içinde başlayan, gövdeden çok yüzde, kollarda ve bacaklarda görülen deri döküntüsü dönemidir. Avuç içi ve ayak tabanlarında, ağız içinde, genital bölgede ve gözlerde lezyon saptanabilir. Lezyon sayısı değişkendir; az sayıda veya çok fazla sayıda olabilir. Lezyonlar, düz bir kızarıklık şeklinde başlayıp 2-4 haftada kabuk bağlar ve kabukların düşmesiyle kendiliğinden iyileşir.

Bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde hastalık ağır seyredebilir. Hastalığa bakteriyel enfeksiyonlar eklenebilir, pnömoni, sepsis, ensefalit ve görme kaybı gelişebilir.

 

Monkeypox Virisü

Maymun Çiçeği Hastalığının Tanısı Nasıl Konuluyor?

Hastalık belirtileri gösteren kişilerin son bir ay içinde riskli bölgelere seyahat edip etmedikleri ya da benzer belirtileri olan birileri ile yakın temasları olup olmadığı sorgulanmalıdır. Tanı; Maymun Çiçeği hastalığından şüphe edildiği durumlarda, lezyonlardan uygun şekilde elde edilmiş örneklerde PCR yöntemi ile virüse ait DNA’nın gösterilmesi temeline dayanmaktadır. Ancak şu an için bu test, rutin laboratuvarlarda yapılamamaktadır. Virüs, kanda çok kısa süre kaldığı için kan örneklerinde PCR ile saptanması genellikle mümkün değildir.

Antijen ve antikor testleri de daha önce uygulanan çiçek aşısı vb. nedenlerle her zaman doğru sonuç vermez.

Maymun Çiçeği Hastalığının Tedavisi Veya Aşısı Var Mı?

Şu anda Monkeypox virüsü enfeksiyonu için kanıtlanmış, güvenli bir tedavi yöntemi yoktur. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Monkeypox vakalarını tedavi etmek amacıyla çiçek hastalığı aşısı, antiviraller ve intravenöz immünglobulin kullanılmıştır.

Maymun Çiçeği Hastalığının Pandemiye Yol Açma Olasılığı Var Mı?

Maymun Çiçeği hastalığının belirti ve bulgularının belirgin olması, yakın ve uzun süreli temas ile bulaşması, bir DNA virüsü olduğu için kolay değişime uğramaması gibi faktörler göz önünde bulundurulduğunda, COVID-19 gibi bir pandemiye yol açması pek beklenmemektedir.

 

Referanslar

Diğer Popüler Bültenmlerimiz