İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU (IBS)

İrritabl Bağırsak Sendromu (IBS), en sık görülen fonksiyonel bağırsak hastalığıdır. Bireylerin yaşam kalitesi üzerine olan olumsuz etkilerinden dolayı fonksiyonel bağırsak hastalıklarının oluşumu ve tedavi süreçlerinin anlaşılması önemlidir. Gastrointestinal şikayetleri olan ve doktora başvuran hastaların yaklaşık %50’si IBS tanısı almaktadır.

IBS NEDENLERİ

Araştırmalar, IBS’de genetik, fizyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel birçok faktörün rol aldığını göstermektedir. Fizyopatolojisinde diyet, psikolojik faktörler, geçirilmiş bağırsak enfeksiyonu ve bağırsak florasının rol oynadığı bilinmektedir. Bakteriyel metabolitler ve nörotransmitterler, aynı zamanda santral sinir sistemi gibi enteral sinir sistemi fonksiyonlarını da etkileyerek intestinal motiliteyi artırıp azaltabilir. Bu faktörlerin bileşimindeki herhangi bir değişiklik IBS patogenezinde rol oynar ve IBS alt tipini belirler. Ağırlıklı diyare semptomları ile seyreden IBS (IBS-D), ağırlıklı konstipasyon semptomları ile seyreden IBS (IBS-C) ya da karışık dönüşümlü olan IBS (IBS-M) olabilir.

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU, en sık görülen fonksiyonel bağırsak hastalığıdır. Gastrointestinal şikayetleri olan hastaların %50’si IBS tanısı almaktadır.

 

IBS TESTİ: SEROTONİN, TRİPTOFAN, GAMA AMİNOBUTİRİK ASİT (GABA), HİSTAMİN

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU, en sık görülen fonksiyonel bağırsak hastalığıdır. Gastrointestinal şikayetleri olan hastaların %50’si IBS tanısı almaktadır.

 

IBS PANELİ

İrritabl Bağırsak Sendromu Paneli, gaitada patojenik olarak önemli nörotransmitterler ve metabolitleri saptar. Panel içeriğinde histamin, triptofan, serotonin ve GABA analizleri yer almaktadır. Panel içeriği, 45 IBS hastasının değerlendirildiği bir pilot çalışmanın sonuçlarına dayanmaktadır (Schütz ve ark., 2019). Hastaların en az %81’inde bir ya da daha fazla parametrede bozukluk gösterilmiştir.

ibs panel tanısı

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU Pilot Çalışma Örneği

Hastaların %31’inde Histamin düzeyleri yüksek bulunurken, %57’sinde triptofan düzeyleri düşük bulunmuş ve %47’sinde serotonin düzeylerinde yetersizlik saptanmıştır. Hastaların %48’inde GABA eksikliği saptanmıştır.

Diğer Bilimsel Bültenlerimizi Görmek İçin Tıklayabilirsiniz. 

Biruni Mobil Sağlık Hizmetimizden Faydalanmak İçin Tıklayabilirsiniz. 

Mikrobiyota Nedir?

İnsan vücudu, çoğunluğunu bakterilerin oluşturduğu mantar, virüs ve diğer tek hücrelileri içeren çeşitli mikroorganizmaları barındırır. Bu mikroorganizmalara “Mikrobiyota” denilmektedir. İnsan vücudundaki mikroorganizmaların büyük çoğunluğu, başta bağırsak olmak üzere deri, üreme organları ve solunum sisteminde bulunur. Bağırsaklarımız, vücudumuzdaki en yoğun ve en çeşitli mikroorganizma topluluğunu barındırmaktadır.

 

MİKROBİYOTA NE İŞE YARAR?

Bağırsak mikrobiyotası fizyolojik, metabolik fonksiyonlar ve bağışıklık sistemimiz üzerinde oldukça aktif ve karmaşık görevler üstlenmektedir.

Yararlı bağırsak bakterileri;

●Ortamı asit hale getirirler, hastalık yapıcı zararlı bakterilerin çoğalmasına, engel olurlar.
●Kalsiyum, magnezyum, demir ve çeşitli minerallerin emiliminde önemli rol oynarlar.
●B1, B2, B6, B12 ve K vitaminlerinin üretim ve emilimine katkıda bulunurlar.
●Bağışıklık sisteminin oluşumu ve gelişimine katkıda bulunur ve hayat boyu işleyişinde rol oynarlar.

mikrobiyota nedir

 

BAĞIRSAK MİKROBİYOTASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

● Doğum şekli
●Anne sütü alımı
●Antibiyotik, mide asidini düşüren ilaç vb kullanımı
●Çevresel faktörler (hava kirliliği, metaller, boyalar vb)
●Stres

●Kronik sindirim sistemi hastalıkları
●Beslenme
●Genetik faktörler
●Yaşanılan coğrafi mikrobiyota

BOZULMUŞ BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI İLE İLİŞKİLİ HASTALIKLAR

●Diyabet, obezite, metabolik sendrom
●Alerjik hastalıklar (rinit, astım, atopik egzama)
●Fonksiyonel bağırsak hastalıkları (irritabl bağırsak sendromu, infantil kolik)
●İnflamatuvar bağırsak hastalığı, kolit
●Otizm, depresyon, anksiyete
●Romatoid artrit, alkolik olmayan karaciğer yağlanması
●Kalp damar hastalıkları
●Kolon kanseri

BAĞIRSAK MİKROBİYOTA İÇERİĞİ NASIL SAPTANIR?

Bakterilerin karakteristik özellikleri genlerinde kodlanmıştır. Dışkı örneğinde, yeni geliştirilmiş çok hassas bir yöntemle (DNA sekanslama) bakteri genleri saptanarak bağırsak mikrobiyotasını oluşturan bakterilerin tanımlanması mümkün olabilmektedir

Mikrobiyota nedir

BAĞIRSAK MİKROBİYOTA İÇERİĞİNİN BİLİNMESİNİN SAĞLIĞIMIZA KATKISI

Sağlıklı ve uzun yaşamın anahtarı sağlıklı bir bağırsak yapısıdır. Parmak izi kadar kişiye özel olan bağırsak mikrobiyota durumunun bilinmesinde sayısız yarar vardır. Mikrobiyota analizi ile kişiye özel tedavi yaklaşımları mümkün olmakta, artmış ya da azalmış bakterilerin varlığına göre diyet düzenlemesi, uygun probiyotik ve prebiyotiklerin kullanımı gibi çözümler önerilebilmektedir

mikrobiyota testi

Diğer Popüler Bültenlerimizi Okumak İçin Tıklayabilirsiniz 

Biruni Mobil Sağlık Hizmetimizden Faydalanmak İçin Tıklayabilirsiniz. 

SIBO NEDİR? (Small Intestinal Bacterial Overgrowth)

Mikrobiyom bağırsaklarda yaşayan canlı bir evrendir. Bağırsak bakterileri sindirim ve immün sistem ile hormon dengesini etkileyebilir. Mikroorganizmalar ince bağırsakta sayıca artış gösterdiğinde SIBO (Small Intestinal Bacterial Overgrowth) gelişir. Şişkinlik, karın krampları, ishal ya da kabızlığın yanı sıra migren, uyku bozuklukları ve depresif ruh hali tipik SIBO semptomlarıdır. Bunlara ek olarak şiddetli vitamin ve mineral eksiklikleri, bağırsak mukozasında iltihaplanma ve immün
sistem yetersizliği gelişebilir.

SIBO NEDİR?

SIBO, ince bağırsakta bulunan bakterilerin olması gerekenden daha fazla sayıda kolonize olmasıdır. Sağlıklı bir ince bağırsak florasında (<103 CFU / ml) kalın bağırsağa ( 109-1012 CFU / ml) kıyasla çok düşük bakteri sayısı mevcuttur. SIBO varlığında ise ince bağırsak bakteri sayısı artar ve ml’de 103 CFU üzerine çıkar. Bu bakteriler karbonhidratları metabolize ederken gastrointestinal yakınmalardan sorumlu olabilen hidrojen, karbondioksit ve kısa zincirli yağ asitleri ortaya çıkar.

Yaygın görülen semptomlar                                                                                        sibo sistemi

  • Şişkinlik
  • Karın krampları
  • İshal
  • Kabızlık
  • Geğirme
  • Gaz çıkarmm

Ek olarak görülen semptomlar

  • Depresif ruh hali
  • Migren
  • Genel yorgunluk
  • Konsantrasyon bozuklukları
  • Uyku bozuklukları

KİMLER ETKİLENEBİLİR?

Yakın zamana kadar SIBO’nun spesifik bulguları bilinmiyordu. Hala tanı almayan birçok SIBO hastası bulunuyor. Bazı çalışmalar SIBO’nun kadınlar ve ileri yaş insanlarda daha sık görüldüğünü göstermiştir. Yapılan çalışmalar sayesinde SIBO’nun nedenlerini ve risk grubundaki insanları tanımlamak mümkün olmuştur. Tablo SIBO’nun olası risk faktörlerini göstermektedir.

NASIL TANI KONULUR?

Nefes testi noninvaziv, güvenilir ve kolay uygulanabilir bir yöntemdir. Test prosedürü bakteriler tarafından üretilen hidrojen ve metan konsantrasyonlarını %100’e yakın bir hassasiyet ile saptar. Referans örneği alındıktan sonra hasta test kitinin sağladığı laktuloz solüsyonunu içer. Hidrojen ve metan konsantrasyonları
belirli zaman aralıklarında ölçülür. Hidrojen ve metan konsantrasyonları 90 dk. içerisinde referans aralığın üzerine çıkarsa SIBO tanısı konulur.

ENDİKASYONLAR

  • Şişkinlik, kramplar, diyare, depresif ruh hali, migren, baş ağrısı, yorgunluk, konsantrasyon bozuklukları, uyku bozuklukları
  • Gastrointestinal sistemde kronik hastalıkları olan hastalar
  • Karbonhidrat / glüten duyarlılığı olan hastalar ya da Çölyak hastaları

SIBO RİSK FAKTÖRLERİ

Mekanik İleus

  • İnce bağırsak tümörü
  • Bağırsak düğümlenmesi ya da tıkanması
  • Obstrüktif defekasyon sendromu
  • Postoperatif yan etkiler

Bağırsak fizyolojisindeki mekanik değişiklikler mikroorganizma dağılımındaki değişikliklere neden olur.

Sistemik Hastalıklar

  • Şeker hastalığı
  • skleroderma
  • amiloidoz
  • Metabolik sendrom

Birden fazla organı tutan kronik hastalıklar mikrobiyomu etkiler. Yapılan son çalışmalar, aşırı kilo alımı ve obezitenin SIBO gelişimini tetiklediğini göstermiştir.

Motilite Sorunları

  • İrritabl bağırsak sendromu
  • Psödoobstrüksiyon

Yavaşlamış gastrointestinal peristaltizm alınan gıda ve mikroorganizmaların bağırsağa geçişini geciktirir. Bu durum mikroorganizmaların proliferasyonuna ve
yayılmasına neden olur.

İlaçlar

  • Opioid ilaçlar
  • Güçlü antisekretuar ajanlar
    (örn: proton pompası inhibitörleri)

Opioidler peristaltizmi inhibe eder. Proton pompası inhibitörleri gastrik asit üretimini engeller. Güçlü antibakteriyal etkisi olan gastrik asidin engellenmesi ince bağırsakta bakteri oluşumuna neden olur.

Malabsorpsiyon

  • Pankreas yetmezliği
  • Karaciğer sirozu
  • Kronik inflamatuar bağırsak hastalığı (IBD)
    (Crohn, Ulteratif kolit vb.)
  • Çölyak hastalığı
  • Laktoz intoleransı
  • Fruktoz ve sorbitol malabsorpsiyonu

Gastrik asit, safra asitleri ve sindirim enzimleri mikrobiyomun düzenlenmesinde rol oynarlar. Mikroorganizmaların bağırsakta proliferasyonunu kontrol ederler. IBD ve diğer malabsorbsiyon bozuklukları nedeniyle sindirilememiş gıda komponentleri mikroorganizmaların gelişimine katkı sağlar.

İmmün Yetmezlik

  • SIgA (Salgısal IgA) yetmezliği
  • AIDS

Zayıf intestinal mukozal bağışıklık bakteri artışını önleyemez ve patojenik mikroorganizma ve metabolitlerine karşı koruyuculuk sağlayamaz.

Diğer Risk Faktörleri

  • divertikül
  • Yaş

Divertikül ve İntestinal mukoza arasında besin atıkları oluşabilir ve bu ortam mikroorganizmaların hızla çoğalmasına sebep olur. Motilite bozuklukları, malabsorbsiyon, mide ve safra asit üretiminin azalması gibi fizyolojik yaşlanma süreci SIBO gelişimine neden olabilir.

kardeş

SIBO TESTİ ÖNCESİ HAZIRLIK

4 hafta önce:

Antibiyotik kullanılmamalı

7 gün önce:

Laksatif ve Antiasit kullanılmamalı

48 saat önce:

– Probiyotik ve prebiyotik alınmamalı

Tüketilmemesi gereken gıdalar:

– Şeker içeren tüm gıdalar, bal, reçel, meyve suyu, kola vb. meşrubatlar

– Alkol

– Tam tahıllı ürünler, tam buğday, çavdar, yulaf, arpa, makarna, bulgur, mısır gevreği, esmer pirinç, karabuğday, kinoa

– Kurubaklagiller, mercimek, fasulye, barbunya, nohut, bezelye

– Brokoli, karnabahar, lahana, mısır, havuç, enginar, yer elması, çiğ sebzeler

– Kuruyemişler, badem, ceviz, fındık, chia tohumu, keten tohumu

– Meyve ve kuru meyveler

Yenilebilecek gıdalar:

– Beyaz ekmek içi, beyaz pirinç

– Haşlanmış et, tavuk, balık

– Yumurta, lor peyniri

– Kabuksuz ve iyi pişmiş sebze

12 saat önce:

– Teste 12 saatlık açlık sonrası başlanmalı (Sadece su içilebilir)

– Sakız çiğnenmemeli,

– Diş macunu ve gargara yapılmamalı (dişler sadece suyla yıkanabilir)

– Sadece en önemli ilaçlarınız alınabilir. (doktorunuza danışınız)

1 saat önce:

– Sigara içilmemeli Pasif içici olmamalı

– Fiziksel egzersiz yapılmamalı

– Uyunmamalı

Test esnasında: 

– Test solüsyonunu aldıktan sonra su içilmemeli

– Solüsyonu aldıktan 1 saat sonra, su içilebilinir

Maymun Çiçeği (MONKEYPOX) Hastalığı Nedir?

Maymun çiçeği,  İlk olarak Orta ve Batı Afrika’da, genellikle tropik yağmur ormanlarına yakın alanlarda ortaya çıkan, Monkeypox virüsünün neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır.

Yalnızca Batı ve Orta Afrika’daki ülkeleri değil, dünyanın geri kalanını da etkilediği için halk sağlığı açısından önemi olan bir hastalıktır. Afrika dışındaki ilk Maymun Çiçeği salgını 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde görülmüştür. Salgın ABD’de 70’in üzerinde Maymun Çiçeği vakasına yol açmıştır. 2018’den 2022 yılına kadar farklı zaman aralıklarında Nijerya, İsrail, İngiltere, Singapur ve ABD’ye seyahat eden kişilerde bildirilmiştir. Mayıs 2022’de endemik olmayan birkaç ülkede birden fazla Maymun Çiçeği vakası tespit edilmiştir.

Maymun Çiçeği Virüsü Nasıl Bulaşır?

Maymunlar dışında sincap, sıçan, fare gibi kemirgenlerin de virüse duyarlı olduğu bilinmektedir.

Monkeypox virüsünü taşıyan hayvanların insanları ısırması, tırmalaması, hayvanın eti, kanı, vücut sıvıları ve lezyonlarına direkt temas ile veya tüm bunlarla kirlenmiş materyallerden de dolaylı yolla geçebilmektedir.

İnsandan insana bulaş solunum yolu sekresyonlarının büyük damlacıkları ile gerçekleştiği için yüz yüze uzun süreli ve yakın temas gereklidir. Bu durum, virüsün COVID-19’a benzer büyük salgınlara yol açmayacağını düşündürmektedir. Ayrıca enfekte insanın vücut sıvılarına, cilt lezyonlarına doğrudan temas veya yine bunlarla kirlenmiş cansız maddelerle temas yoluyla da bulaşabilmektedir.

Plasenta kanalı ile anneden fetüse veya doğum sırasında ve sonrasında yakın temas ile anneden bebeğe geçebilir.

Yakın fiziksel temas, bulaşma için iyi bilinen bir risk faktörü olmakla birlikte Maymun Çiçeği virüsünün özellikle cinsel temasla bulaşıp bulaşamayacağı şu anda belirsizdir.

Monkeypox Virüsü Bulaşıcı Bir Virüs Türüdür

Maymun Çiçeği Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

Virüs ateş, baş ağrısı, yorgunluk, yaygın vücut ağrıları, lenf bezlerinde şişlik ve deri döküntülerine neden olur. Yakınmalar, virüs ile temas ettikten ortalama 6-13 gün sonra ortaya çıkar.

Hastalığın belirti ve bulguları iki döneme ayrılabilir. Hastalığın ilk 5 gününde ateş, şiddetli baş ağrısı, lenf bezlerinde şişme, sırt ağrısı ve aşırı halsizlik görülür. Lenf bezi şişliğinin olması bu hastalığı özellikle çiçek, suçiçeği ve kızamıktan ayırmada önemlidir.

İkinci dönem ise; ateşin ortaya çıkmasından sonraki 1-3 gün içinde başlayan, gövdeden çok yüzde, kollarda ve bacaklarda görülen deri döküntüsü dönemidir. Avuç içi ve ayak tabanlarında, ağız içinde, genital bölgede ve gözlerde lezyon saptanabilir. Lezyon sayısı değişkendir; az sayıda veya çok fazla sayıda olabilir. Lezyonlar, düz bir kızarıklık şeklinde başlayıp 2-4 haftada kabuk bağlar ve kabukların düşmesiyle kendiliğinden iyileşir.

Bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde hastalık ağır seyredebilir. Hastalığa bakteriyel enfeksiyonlar eklenebilir, pnömoni, sepsis, ensefalit ve görme kaybı gelişebilir.

 

Monkeypox Virisü

Maymun Çiçeği Hastalığının Tanısı Nasıl Konuluyor?

Hastalık belirtileri gösteren kişilerin son bir ay içinde riskli bölgelere seyahat edip etmedikleri ya da benzer belirtileri olan birileri ile yakın temasları olup olmadığı sorgulanmalıdır. Tanı; Maymun Çiçeği hastalığından şüphe edildiği durumlarda, lezyonlardan uygun şekilde elde edilmiş örneklerde PCR yöntemi ile virüse ait DNA’nın gösterilmesi temeline dayanmaktadır. Ancak şu an için bu test, rutin laboratuvarlarda yapılamamaktadır. Virüs, kanda çok kısa süre kaldığı için kan örneklerinde PCR ile saptanması genellikle mümkün değildir.

Antijen ve antikor testleri de daha önce uygulanan çiçek aşısı vb. nedenlerle her zaman doğru sonuç vermez.

Maymun Çiçeği Hastalığının Tedavisi Veya Aşısı Var Mı?

Şu anda Monkeypox virüsü enfeksiyonu için kanıtlanmış, güvenli bir tedavi yöntemi yoktur. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Monkeypox vakalarını tedavi etmek amacıyla çiçek hastalığı aşısı, antiviraller ve intravenöz immünglobulin kullanılmıştır.

Maymun Çiçeği Hastalığının Pandemiye Yol Açma Olasılığı Var Mı?

Maymun Çiçeği hastalığının belirti ve bulgularının belirgin olması, yakın ve uzun süreli temas ile bulaşması, bir DNA virüsü olduğu için kolay değişime uğramaması gibi faktörler göz önünde bulundurulduğunda, COVID-19 gibi bir pandemiye yol açması pek beklenmemektedir.

 

Referanslar

Diğer Popüler Bültenmlerimiz

 

 

GLUTATYON NEDİR?

Yazı Boyutunu Değiştirebilirsiniz

 

Glutatyon Nedir?

Glutatyon vücuttaki en güçlü antioksidandır. Hücreler için kritik bir savunma mekanizmasıdır. Vücutta toksin temizliğinde, özellikle civayı yakalayıp uzaklaştırmada, hücreleri hasara, yaşlanmaya karşı korumada, mitokondriyal fonksiyon ve DNA tamirinde rol oynar. Glutatyon bazı organ hücrelerinde şaşırtıcı derecede yüksek seviyelerde bulunur. Beyin, kalp, karaciğer gibi hayati önem taşıyan hücrelerin tamiri için bu yüksek seviyeler önemlidir.

Glutatyon’un Faydaları 

• Bağışıklık fonksiyonunu destekler.
• Karaciğer hastalığında hücre hasarını azaltır.
• Akciğer hücrelerini enfeksiyon ve enflamasyon süreçlerinin neden olduğu hasardan korur.
• Kardiyovasküler hastalık riskini azaltır.
• Tip 2 diyabet ve insülin direncinin zararlı etkilerini azaltır.
• Parkinson hastalığında ilerlemeyi geciktirir.
• Otizm’de hücre hasarını azaltır.

Glutatyon Eksikliği İle İlişkili Hastalıklar

Hücre hasarı veya antioksidan yetersizliğinde oluşan glutatyon düzeyinin azalması aşağıdaki hastalıkların oluşumunda belirgin rol oynamaktadır.

• Nörodejeneratif bozukluklar (Alzheimer, Parkinson ve Huntington hastalıkları, amyotrofik lateral skleroz (ALS), Friedreich ataksisi)
• Akciğer hastalıkları (KOAH, astım ve akut solunum güçlüğü sendromu)
• Bağışıklık hastalıkları (HIV, otoimmün hastalık)
• Kardiyovasküler hastalıklar (yüksek tansiyon, kalp krizi, kolesterol oksidasyonu)
• Kronik yaşa bağlı hastalıklar (katarakt, maküler dejenerasyon (sarı nokta hastalığı), işitme bozukluğu ve glokom (göz tansiyonu))
• Karaciğer hastalığı
• Kistik fibrozis
• Yaşlanma sürecinin hızlanması

Glutatyon Eksikliğinin Nedenleri ve Tanısı

Hava kirliliği, çevresel toksik yük, hastalıklar, inflamasyon, yaşlanma ile birlikte hücreler hasar görür ve hücrenin glutatyon ihtiyacı artar. Aşırı kaygı, stres, depresyon, uyku düzensizlikleri gibi durumlarda da glutatyon üretimi azalmaktadır. Hücre sağlığı için öncelikle bu toksik yükün kişiye özel kaynağını ve derecesini tespit etmek ve uzaklaştırmak önemlidir. Daha sonra hücrelerin glutatyon ihtiyacını belirlemek gerekir.

Kanda redükte glutatyon (GSH) / okside glutatyon (GSSG) oranı ölçümü hücrenin savunma ve yenilenme kapasitesini, hücre sağlığını yansıtan çok iyi bir göstergedir.

GSH / GSSG Oranı Nedir?

Glutatyon hücrelerde redükte (indirgenmiş) ve okside glutatyon olarak 2 formda bulunur.

Redükte glutatyon (GSH); antioksidan özelliği olan formdur. Vücutta sağlıklı hücrelere zarar veren serbest radikalleri toplar ve yok ettikten sonra okside forma dönüşür. Seviyesi düşer, fonksiyonunu yitirir.

Okside glutatyon (GSSG); glutatyonun antioksidan özelliğini yitirmiş formudur. Okside glutatyon kendini yenileyerek tekrar redükte forma dönüşebilir.

Redoks döngüsü dediğimiz bu döngünün ölçümü yani GSH/GSSG oranı ölçümü hücrenin savunma ve yenilenme kapasitesini yansıtan çok iyi bir göstergedir. GSH/GSSG oranı ölçümü ile hücrenin glutatyon ihtiyacı belirlenebilir ve gerekirse takviye edilerek düzenlenebilir.

 

 

Glutatyon İçeren Besinler ve Destekler

Glutatyon besinlerle dışarıdan alınan bazı protein yapılarından (sistein, glisin ve glutamik asit) sentezlenir ve hücrenin enerji üretim merkezi mitokondriye geçerek, buradaki yapıları korur, tamir eder.

Özellikle soğan, sarımsak, brokoli, karnabahar, lahanagiller gibi sistein içeren besinler glutatyon yapımında kritik rol oynar. Badem ve peynir altı suyunun da glutatyon yapımını uyardığı gösterilmiştir.

Glutatyon düzeyini arttırmak için çok farklı takviye seçenekleri vardır. Burada önemli nokta, kişinin ihtiyacı doğrultusunda uygun takviye formunun seçimi ve kullanılması gereken sürenin belirlenmesidir. Kan testleri ile GSH/GSSG ölçümü yapılması ve konunun uzmanı bir hekimden destek alınması önemlidir.

Glutatyon destek tedavisinden sonra hücrelerin bu desteklerden ne kadar yararlandığı (biyoyararlanım), bu tedavinin o kişide işe yarayıp yaramadığı GSH/GSSG oranındaki iyileşme ile kontrol edilmelidir.

 

 

HORMON METABOLİZMA PANELİ

Yazı Boyutunu Değiştirebilirsiniz

 

Hormonal denge sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Hormon Metabolizma Paneli: Östrojen, Progesteron, Testosteron, DHEA, Kortizon,  Melatonin gibi her biri farklı özelliklere sahip hormonları ve onların metabolizma ürünlerini inceleyen bir test grubudur.

Hormonlar görevlerini tamamladıktan sonra karaciğere giderek vücuttan uzaklaştırılma sürecine girerler. Bu aşamada bazı sorunlar çıkabilir. Hormon metabolizma ürünleri ve oluşan toksik maddeler vücutta birikebilir. Sonuç olarak bazı yakınmalar ve hastalık tabloları ortaya çıkabilir.

Hormon Metabolizma Paneli test sonuçları, vücudumuzdaki hormonların işlevlerini tamamladıktan sonra vücuttan gerektiği şekilde atılıp atılmadığını göstermektedir. “Sağlıklı Yaşam” olgusunun yerini bulması için önemli bir göstergedir.

Hormonlar olması gerektiği şekilde metabolize edilemediği zaman kişinin çeşitli hastalık riskleriyle karşı karşıya kalmasına neden olabileceği gibi karsinojen (kanser yapıcı etken) nitelik de kazanabilirler.

Hormon Metabolizma

Vücudumuzda Hormon Metabolizması

Hormonların metabolize olmaları ve vücuttan atılma yolları bazı durumlarda değişebilir. Örneğin vücudumuz stresle başa çıkmak için fazla kortizol salgılayabilir ve sonuç olarak cinsiyet hormonlarının üretimi azalabilir.

Hormonlar doğru yolla yıkılmaz ve vücuttan atılamazsa zararlı ürünler oluşturur. Çeşitli nedenler hormonların yıkımı ve vücuttan uzaklaştırılmasını etkileyebilir. Katı yağ içeren gıdaların aşırı tüketimi, vitamin eksikliği, dengesiz beslenme, metal maruziyeti ve genetik bozukluklar bu nedenlerden en önemlileridir.

Hormon metabolizma ürününün toksik nitelikte olup olmadığı, vücutta birikip birikmediği, etki düzeyi, neden artıp neden azaldığı, Hormon Metabolizma Paneli test sonuçları ile anlaşılmaktadır.

Hormon Metabolizma Panelinin Önemi

Hormonların kan seviyelerinin yanı sıra metabolizma ürün düzeylerinin ölçülmesi, kişinin risklerini daha kapsamlı biçimde belirlemek açısından çok önemlidir.

 

Hormon Metabolizma Testleri, günün belirli saatlerinde toplanan dört farklı idrar örneğinde çalışılmaktadır. Bu örneklerde hormonlar ile birlikte kanda saptanması mümkün olmayan, idrarla atılan, çok düşük düzeylerdeki hormon metabolizma ürünleri de analiz edilmektedir.

Test sonuçları vücudumuzun strese karşı verdiği kortizol hormonu yanıtını da göstermektedir.

Hormonların yanı sıra Bisfenol A (BPA) düzeyleri de analiz edilmektedir. BPA, yiyecek ve içeceklerin ambalajlarında bulunan kimyasal bir bileşiktir. Gıda ve içecekler yoluyla vücuda giren BPA’nın hormonların fonksiyonuna, salgılanmasına, taşınmasına, zararlı etkileri olduğu kanıtlanmıştır.

 

Hormon Metabolizma Paneli;


Ailede meme ya da prostat kanseri gibi hormona bağlı kanser öyküsü varsa,

Kilo alımı, uykusuzluk varsa,

İnsülin direnci, bel çevresi kalınlaşması, aşırı tatlı veya tuzlu yeme isteği varsa,

Kemik ve kas ağrıları varsa,

Depresyon varsa,

Aşırı saç dökülmesi, aşırı kıllanma, akne varsa,

Adet düzensizlikleri olduğunda,

Gece terlemeleri, sıcak basmaları varsa,

Menopoz belirtileri varsa ve hormon tedavisine başlanacaksa, akla gelmelidir.

 

Biruni Sağlıklı Yaşam Uzmanı

Biruni Sağlıklı Yaşam Danışmanı Klinik Biyokimya Uzmanı Dr. Süreyya Şahinoğlu, sağlıklı yaşamda Hormon Metabolizma Paneli’ni ve vücudumuz için önemini anlatıyor.

 

GIDA İNTOLERANSI PANELLERİ

Yazı Boyutunu Değiştirebilirsiniz

Gıda İntoleransı Panelleri

 

Gıda İntoleransı 216

Etler: Sığır eti, Tavuk eti, Kuzu eti, Domuz eti, Hindi eti, Ördek eti, At eti, Beç tavuğu eti, Bıldırcın eti, Deve kuşu eti, Karaca eti, Kaz eti, Keçi eti, Tavşan eti,

Balıklar, Deniz Ürünleri: Somon balığı, Ton balığı, Midye, İri karides, Hamsi, Kılıç balığı, Alabalık, Dil balığı, Morina balığı, Kerevit, Ahtapot, Çipura, Havyar, Istakoz, İstiridye, Kalamar, Kalkan balığı, Levrek, Mezgit, Okyanus levreği, Ringa balığı, Sardalya, Sazan, Turna balığı, Uskumru, Yengeç, Yılan balığı,

Meyveler: Elma, Kayısı, Muz, Kiraz, Üzüm (beyaz / mavi), Kivi, Limon, Nektarin, Portakal, Ananas, Çilek, Karpuz, Armut, Erik, Geyfurt, Şeftali, Hurma, Ahududu, Avakado, Bektaşi üzümü, Böğürtlen, Frenk üzümü, Frenk üzümü siyah, İncir, Kantalup Kavunu, Kavun, Kırmızı yaban mersini, Liçi (Çin meyvesi), Mango, Nar, Papaya, Tatlı Kestane, Yaban mersini,

Sebzeler: Patlıcan, Pancar, Dolmalık biber, Brokoli, Havuç, Kereviz, Acı kırmızı biber (çili), Salatalık, Yeşil salata, Kuzu marulu, Yaban turpu, Pırasa, Soğan, Patates, Kırmızı lahana, Domates, Şalgam, Kabak, Enginar, Kuşkonmaz, Ispanak, Yeşil fasülye, Bezelye, Soya fasülyesi, Zeytin, Acı Kırmızı Biber, Arpacık Soğanı, Bahçe Nanesi, Bakla, Brüksel lahanası, Çin lahanası, Dereoto, Frenk soğanı, Göbek salata, Hindiba, Kapari, Karalahana, Karnabahar, Kıvırcık lahana, Maş fasulyesi, Meksika fasülyesi, Misket limonu, Pazı, Roka, Su kabağı, Sultani bezelye, Tatlı patates, Turp, Yer elması, Yeşil lahana, Asma yaprağı,

Tahıllar: Arpa unu, Gluten, Yulaf unu, Çavdar unu, Kılçıksız buğday, Buğday unu, Kara buğday unu, Keten tohumu, Mısır, Darı, Pirinç, Mercimek, Kuru fasülye, Nohut,

Yumurta ve Süt Ürünleri: Yumurta sarısı (tavuk), Yumurta akı (tavuk), İnek sütü, Keçi sütü, Koyun sütü, Keçi peyniri, Koyun peyniri, Yoğurt, Camambert peyniri, Çökelek, Emmental peyniri, İşlenmiş peynir, Kefir, Lor peyniri, Mozzarella peyniri, Tereyağı,

Otlar / Baharatlar: Fesleğen, Karabiber (siyah / beyaz), Tarçın, Hardal tohumu, Küçük Hindistan cevizi, Kekik, Maydanoz, İngiliz nanesi, Haşhaş tohumu, Biberiye, Dağ kekiği, Vanilya, Defne yaprağı, Kabartma tozu, Kanola, Karanfil, Kazein, Keçiboynuzu, Kimyon, Kişniş otu, Köri, Mercanköşk, Meyan kökü, Rezene, Safran, Sarı papatya, Şerbetçi otu, Tarhun, Zencefil, Bambu filizleri,

Kuruyemiş: Badem, Kaju fıstığı, Kakao çekirdeği, Fındık, Yer fıstığı, Antep fıstığı, Susam, Ayçekirdeği, Ceviz, Hindistan cevizi, Brezilya fındığı, Çam fıstığı, Kola cevizi, Kuru üzüm, Kuşburnu, Macadamia fındığı,

Diğer Etkenler: Mantar karışımı 1, Mantar karışımı 2, Bira Mayası, Hamur mayası, Bal, Kahve, Siyah çay, Ada çayı, Aloe Vera, Anason, Aspir yağı, Yeşil çay, Siyah çay, Agar agar, Beta-Laktoglobulin,

 

Gıda İntoleransı Analizi 108 Alerjen

Glüten İçeren Tahıllar: Arpa Unu,  Buğday Unu,  Çavdar Unu,  Glüten,  Kavuzlu Buğday Unu,  Yulaf Kepeği

Glütensiz Tahıllar Ve Alternatif Yiyecekler:  Darı, Horoz İbiği Çiçeği,  Karabuğday Unu,  Kinoa,  Mısır,  Pirinç

Süt Ürünleri & Yumurta:  Beta-Laktoglobulin (İnek Sütü), Keçi Sütü/Keçi Peyniri,  Koyun Sütü/Koyun Peyniri,  Yoğurt,  Yumurta Akı,  Yumurta Sarısı

Et:  Domuz,  Hindi,  Kuzu Eti,  Sığır Eti,  Tavuk

Balık Ve Deniz Ürünleri:  Alabalık,  Dil Balığı,  Hamsi,  Karides Karışımı,  Kerevit,  Kılıç Balığı,  Morina Balığı,  Somon, Ton Balığı,  Venüs Midyesi

Kabuklu Yemişler & Tohumlar:  Antep Fıstığı,  Ayçiçeği Çekirdeği,  Badem,  Ceviz,  Fındık, Haşhaş Tohumu,  Hindistan Cevizi,  Kaju Fıstığı,  Keten Tohumu,  Susam,  Yer Fıstığı

Otlar Ve Baharatlar:  Acı Kırmızı Biber (Çili),  Bahçe Kekiği,  Bayır Turpu,  Biber Karışımı,  Biberiye,  Fesleğen,  Hardal Tohumu,  Kekik,  Maydanoz,  Muskat,  Nane Karışımı,  Sarımsak,  Tarçın,  Vanilya

Sebzeler:  Alabaş,  Brokoli,  Dolmalık Biber,  Domates,  Enginar,  Fasülye Karışımı,  Havuç,  Ispanak,  Kabak,  Kereviz,  Kırmızı Lahana,  Kırmızı Pancar,  Kuşkonmaz,  Kuzu Marulu,  Mantar Karışımı 1,  Mantar Karışımı 2,  Marul Karışımı,  Patates,  Patlıcan,  Pırasa Karışımı,  Salatalık,  Soğan Karışımı,  Tatlı Patates,  Zeytin

Meyveler:  Ananas, Armut,  Çilek,  Elma,  Erik,  Greyfurt,  Hurma,  Karpuz,  Kayısı, Kiraz,  Kivi,  Limon,  Muz, Nektarin,  Portakal,  Şeftali,  Üzüm Karışımı

Bakliyat:  Bezelye,  Mercimek,  Nohut,  Soya Fasulyesi

Muhtelif:  Bal, Kahve,  Kakao Çekirdeği,  Maya Karışım,  Siyah Çay

İDRAR YOLU (ÜRİNER SİSTEM) ENFEKSİYONLARI

Yazı Boyutunu Değiştirebilirsiniz

İdrar yolu enfeksiyonu başladığında idrar kültürü-antibiyogram yapılarak uygun ve doğru antibiyotik kullanılmalıdır. Rastgele alınan ilaçlar enfeksiyonun kronikleşmesine, vücuttan atılmamasına, yaşam boyu kişiyi rahatsız etmesine neden olur.

İdrar Yolu Enfeksiyonu Nedir? 

Böbrekler ile oluşan idrarın vücut dışına atılımını sağlayan sistem kısaca üriner sistem olarak adlandırılır. Üriner sistem böbrekler, üreterler (idrar borusu), mesane (idrar kesesi) ve üretradan (idrar yolu) oluşur.

İdrar yolu enfeksiyonu dışkı bakterilerinin idrar yoluna karışması ve yukarı üriner sisteme ilerleyip burada çoğalmaları sonucu meydana gelebilir. Normal idrar içinde bakteri, mantar, virüs bulunmaz. İdrar steril (mikropsuz) dir.

İdrar Yolu Enfeksiyonlarında Risk Faktörleri Nelerdir? 

İdrar yolu enfeksiyonlarına kadınlarda erkeklere göre 25 kat fazla rastlanır. Bunun en önemli nedeni kadınlarda idrar yolunun erkeklerinkine göre çok daha kısa olmasıdır. Tuvalet sonrası temizliğin arkadan öne doğru yapılması da anüs çevresindeki mikroorganizmaların vajinaya taşınmasına neden olabilir.

Cinsel ilişki esnasında meydana gelen küçük travmalar, doğum kontrolünde kullanılan bazı bariyer yöntemler, gebelik esnasında ve menopozda meydana gelen hormonal değişimler, şeker hastalığı, böbrek taşı, normal doğum, cerrahi girişimler, idrarın böbreğe geri kaçması, doğuştan işlevsel veya yapısal bozukluklar, kabızlık ve sünnetsiz olma enfeksiyona zemin hazırlayan sebepler olabilir. Özellikle gebelikte tedavi edilmeyen idrar yolu enfeksiyonları erken doğuma yol açabilir. Bu nedenle kontrollerde gebenin herhangi bir yakınması olmasa dahi idrar analizi yapılmalıdır.

Çocuklarda ilk beş yıl içinde böbrekte enfeksiyon olması kalıcı ve ilerleyen zedelenmelere neden olabilir. Bu nedenle erkek çocuklar ilk, kız çocuklar ikinci kez idrar yolu enfeksiyonu olduğunda idrar yollarında anomali araştırması yapılmalıdır.

İdrar Yolu Enfeksiyonu Belirtileri Nelerdir? 

Sistitin (mesane enfeksiyonu) klasik belirtileri; idrar yaparken ağrı ve yanma, sık idrara çıkma, idrara sıkışma hissi ve pelvik (alt karın) bölgesinde meydana gelen ağrıdan oluşur. Üst idrar yolu enfeksiyonlarında bu belirtilere ek olarak ateş, titreme, bulantı, kusma, halsizlik görülebilir.

 

Laboratuvar Tanısı

Tam İdrar Tahlili; en sık kullanılan testtir ve hızlı sonuç verir.

İdrar Kültürü; sık tekrarlayan ve 24-48 saatte iyileşme sağlanamayan enfeksiyonlarda, enfeksiyona neden olan bakteri türünün ve bu bakteriye karşı etkili olan antibiyotiğin tespit edilmesi için kullanılır.

İdrar yolu enfeksiyonunun tanısında tekrarlayıcı ve komplike sistit düşünülmüyorsa hastanın hikayesi, genel muayene, tam idrar tahlili ve/veya idrar kültürü yeterlidir. Bu sayede gereksiz ve etkisiz antibiyotik kullanımının önüne geçilir. Komplike enfeksiyonlarda radyolojik tetkikler ve kan testlerinin yapılması gerekebilir.

İdrar Kültürü İçin İdrar Örneği Verirken Dikkat Edilmesi Gerekenler

    • İdrar yapılan bölge sabunlu su ile önden arkaya doğru yıkanmalı, durulanmalı ve ilk gelen idrar atıldıktan sonra bir miktar idrar kaba alınmalıdır. Buna orta akım idrar örneği denir.
    • Bir önceki idrarın yapılmasından en az 3-4 saat sonra idrar örneği verilmesi önemlidir.
    • İdrar konsantrasyonunun değişimine sebep olmamak için fazla su içilmeden idrar verilmesi gerekir.
    • Bekleyen idrarın içinde bakteriler üremeye devam edeceğinden idrarın vakit kaybedilmeden laboratuvara verilmesi veya ulaştırılması önemlidir.

 

İdrar Yolu Enfeksiyonlarını Önlemek İçin Yaşam Tarzında Yapılabilecek Değişiklikler 

  • Bol miktarda su ve sıvı almak
  • Daha sık idrar yapmak, idrar tutmamak
  • Kadınlarda genital bölgenin, özellikle cinsel ilişkiden önce ve sonra yıkanması ve cinsel ilişki sonrası idrar yapılması
  • Güvenli cinsel ilişki (cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanmak)
  • Kadınların tuvalet temizliğini önden arkaya doğru yapması
  • Deodorant içeren hijyen ürünlerinin kullanılmaması
  • Genital bölgenin nemli kalmamasına özen gösterilmesi, pamuklu iç çamaşırı kullanılması
  • Düzenli doktor kontrolleri
  • Tedavide amaç; enfeksiyonu uzaklaştırmak, anatomik ve işlevsel bozuklukları belirleyip düzeltmek, tekraları önlemek ve böbreklerin işlevlerini korumaktır. Verilen tedavinin önerilen sürede uygulanması tekrarlayan enfeksiyonları ve direnç gelişimini önlemede çok önemlidir.

 

COVID-19 YENİ VARYANTI B.1.1.529 (OMIKRON) HAKKINDA MERAK EDİLENLER

Yazı Boyutunu Değiştirebilirsiniz

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Virüs Evrimi Teknik Danışma Grubu, Güney Afrika’nın 24 Kasım’da bildirdiği yeni varyantı (21K/B.1.1.529), 26 Kasım’da yaptığı toplantıyla kaygı verici varyant (VOC) olarak sınıflandırmış ve “omikron” olarak adlandırmıştır. Ülkede günlük vaka sayısı son üç hafta içinde %1 civarından %30’a ani bir yükseliş göstermiştir.

Omikron varyantı 28 Kasım itibariyle dört kıtada saptanmış durumdadır. Afrika kıtası dışındakiler, Güney Afrika seyahatinden dönenler ya da onların temaslılarıdır.

B1.1.529 (Omikron) Varyant Özellikleri

Varyantın diğer varyantlara kıyasla 32’si S proteininde olmak üzere yaklaşık 50 civarında aminoasit değişimi taşıdığı saptanmıştır. Bu aminoasit değişikliklerinin bazıları, daha önce yapılan klinik ve deneysel çalışmalarda virüsün bağışıklık sisteminden kaçma yeteneğinin gelişmesi, çoğalma kapasitesinin artması ve daha hızlı bulaşması ile ilişkili bulunmuştur. Ön kanıtlar, diğer endişe verici varyantlara kıyasla bu varyantla enfeksiyon tekrarı riskinin arttığını göstermektedir. Bu mutasyonların COVID-19 hastalığının tanısı, tedavisi ve mevcut aşıların etkinliği üzerine olan etkilerini araştırmaya yönelik çalışmalar sürdürülmektedir.

Korunma Yöntemleri

Bilinen korunma yöntemleri hala geçerliliğini korumaktadır. Salgının kontrol altında tutulmasında, gerekli önlemlerin zamanında alınmasının kritik önem taşıdığı açıkça görülmüştür. Varyantın ne boyutta bir tehdit potansiyeli olduğuna dair daha sağlıklı bilgi ve veriler kısa süre içerisinde elde edilecektir. Ortak kanı, mevcut asılar ya da geçirilmiş enfeksiyonların sağladığı bağışıklığın en azından ağır hastalık ve ölüme karşı koruyuculuklarını sürdürecekleri yönündedir.

Virüs henüz kuluçka dönemindeyken ya da belirtileri hafif seyreden bir kişinin de bulaştırıcı olabileceği unutulmamalıdır. Şüphe duyulduğunda yapılacak hassas PCR Testi ile saptanacak pozitif vakaların izolasyonu, bulaştırma riskini azaltarak salgının kontrol altına alınmasına katkı sağlamaktadır.

Tanı Testleri 

Mevcut SARS-CoV-2 PCR Testleri bu varyantı saptayabilmektedir.

Laboratuvarımızda kullandığımız SARS-CoV-2 PCR kiti, COVID-19’dan şüphelenilen veya belirti (semptom) göstermeyen kişilerin taranmasında FDA’dan onay alan tek yöntemdir.

Influenza & SARS-CoV-2, Antijen (Combo) ve Solunum Yolu Enfeksiyonları Moleküler Paneli (19 virüs, 3 bakterinin PCR ile analizi); mevsimsel enfeksiyonlarla sıkça karşılaştığımız kış aylarında tek seferde ayırıcı tanı sağlamaktadır.

 

GRİP MİYİM YOKSA COVID-19 MU OLDUM, NASIL ANLARIM?

Yazı Boyutunu Değiştirebilirsiniz

 

COVID-19, birçok farklı belirtisi olan karmaşık bir hastalıktır.

Çoğumuz COVID-19’un klasik belirtilerinin farkında olsak da artık hastalığın 20’den fazla belirtisi olduğunu biliyoruz.

Son 18 ayda, virüsün değişimi ve daha fazla insanın aşılanması ile birlikte hastalık belirtilerinin şekli de değişti.

COVID-19 belirtilerinin çoğu, özellikle çift doz aşılanmış kişiler için artık normal bir soğuk algınlığı ile aynı oluyor.
Bu yüzden ayırıcı tanı zorlaşıyor. Hastalığı hafif ya da hiç belirti göstermeden atlatan kişiler bulaştırıcı olabiliyor.

Bu vakaları saptamak, COVID-19 pandemi mücadelesinde kilit noktadır.

Grip Belirtileri

• Ateş veya titreme
• Öksürük
• Boğaz ağrısı
• Burun akıntısı ve tıkalı burun
• Kas veya vücut ağrıları
• Bas ağrısı
• Yorgunluk
• Kusma ve ishal (çocuklarda daha yaygın)

Covid-19 Belirtileri

• Ateş veya titreme
• Öksürük
• Nefes darlığı
• Tükenmişlik
• Kas veya vücut ağrıları
• Bas ağrısı
• Tat veya koku kaybı
• Boğaz ağrısı
• Burun akıntısı veya tıkalı burun
• Mide bulantısı ya da kusma
• İshal

 

Ne Zaman Covid-19 Testi Yaptırmalıyım? 

Kendinizi iyi hissetmiyorsanız, yaygın COVID-19 belirtilerinden herhangi birini yaşıyorsanız, aşılanmış olsanız bile evde kalmalı ve COVID-19 testi yaptırmalısınız.

Grip (Influenza) ve COVID-19 (SARS-CoV-2)’un tedavilerinin farklı olması nedeniyle tanıda bu iki hastalığı ayırmak önem taşımaktadır. Bilimsel çalışmalarda, iki hastalığın aynı kişide bulunabildiği bildirilmiştir. COVID-19 hastalarında yüzde 30’a yaklaşan oranlarda değer viral ve bakteriyel hastalıklar görülebilmektedir.

COVID-19 ile ilgili bulgu ve şikâyetlerin diğer solunum yolları ve sindirim sistemi enfeksiyonlarında da görülebilmesi nedeniyle ayırıcı tanı için mutlaka temas öyküsü alınmalı ve enfeksiyona neden olan virüs cinsi tespit edilmelidir.

Doğru tanı için etkenin tespiti önemlidir.

Covid-19 Tanı Testleri

Laboratuvarımızda kullandığımız SARS-CoV-2 PCR kitinin karşılaştırma çalışmaları yapılmış ve klinik performansının hassasiyeti kanıtlanmıştır. Bu çalışma ile laboratuvarımızdaki SARS-CoV-2 PCR Testi, COVID-19’dan şüphelenilen veya belirti (semptom) göstermeyen kişilerin taranmasında FDA onayı alan tek yöntemdir.

Influenza & SARS-CoV-2, Antijen (Combo) ve Solunum Yolu Enfeksiyonları Moleküler Paneli (19 virüs, 3 bakterinin PCR ile
analizi) testleri; mevsimsel enfeksiyonlarla sıkça karşılaştığımız kış aylarında tek seferde ayırıcı tanı sağlamaktadır.