Alerjik Hastalıkların Artışı ve Mikrobiyota

Alerjik hastalıkların görülme sıklığında son yıllarda büyük bir artış yaşanmaktadır. Bu artışın altında yatan en önemli nedenler arasında genetik yatkınlık, çevresel maruziyetler, gıda katkı ve boya maddeleri, kimyasallar gibi vücuda yabancı maddelerin günlük hayatımıza daha fazla dahil olması ve koruyucu mikrobiyal floramızın zayıflaması bulunmaktadır. Özellikle batı toplumlarında alerjik hastalıkların artış gösterdiği bildirilmektedir. Bu durum, şehirleşme ve modern yaşam tarzıyla birlikte küçük yaştaki çocukların mikroorganizmalarla daha az karşılaşmasını ifade eden “hijyen teorisi” ile açıklanmaktadır.

Probiyotiklerin Mikrobiyota Üzerindeki Önemi

Probiyotikler, bağırsakta bulunan koruyucu mikrobiyota bariyerini güçlendirir. Bu sayede, bağırsak geçirgenliğini azaltarak alerjik protein yapılarının dolaşıma geçişini engellerler. Ayrıca, probiyotikler, bağırsak yüzeyini yabancı maddelere, toksinlere ve mikroplara karşı koruyan salgısal IgA antikor üretimini artırarak mukoza bağışıklığını da güçlendirirler.

Mikrobiyota ve Alerji İlişkisi

Alerji gelişen çocukların dışkı florası incelendiğinde, mikrobiyota biyoçeşitliliğinin ve yararlı bakterilerin azaldığı görülmüştür. Clostridia sınıfı bakterilerin gıda alerjilerine karşı koruyucu etkileri olduğu düşünülmektedir. Alerjik bünyeye sahip çocuklara dost bakterilerden olan Lactobacillus rhamnosus GG (LGG) ve Bifidobacterium Lactis (Bb-12) içeren besinler verildiğinde, alerji semptomlarının daha kolay kontrol altına alınabileceği belirtilmektedir. Gebelerde ve yeni doğanlara LGG verildiğinde, ileriki dönemlerde alerjik cilt hastalığı gelişme oranında %50 azalma saptanmıştır.

Bazı mikrobiyal bakterilerin veya metabolitlerinin, alerjileri önlemek veya tersine çevirmek amacıyla biyolojik tedavi aracı olarak kullanımı üzerine çok sayıda çalışma devam etmektedir. Bu araştırmalar, mikrobiyotanın alerjik hastalıkların önlenmesi ve tedavisindeki potansiyel rolünü ortaya koymayı hedeflemektedir.

Kaynak:

Mariona Pascal ve diğerleri. “Microbiome and Allergic Diseases.” Frontiers in Immunology, 2018. doi: 10.3389/fimmu.2018.01584.

 

 

 

 

 

Görünenin Ötesi Sergisi

Geleceğin Bilim İnsanları Görünenin Ötesi Sergisi’nde Buluştu!

Halil Atamavcı İlkokulu, Necatibey İlkokulu, Göztepe İlkokulu ve Okyanus Koleji’nin değerli öğrencileri ve öğretmenleri, Görünenin Ötesi Sergimizde bizimle beraber oldular.

Çocukların merakını ve keşfetme arzularını görmek bizim için tarifsiz bir mutluluktu.

Sergi Bilgileri:

📅 Tarih: 14 Mart 2024’ten itibaren
🕛 Ziyaret Saati: 12:00 – 16:00
📍 Yer: Barbaros Mah. Fesleğen Sok. No:1/C Ağaoğlu My Office İş Merkezi 3B Ataşehir (Biruni Laboratuvarı Ataşehir-1 Şubesi)
👶 Yaş: Tüm yaş gruplarına açık, uygulamalı alanlar 6 yaş ve üzeri çocuklara yönelik
💸 Ücret: Sergimiz randevu alınarak ücretsiz olarak ziyaret edilebilmektedir.
📞 Bilgi ve randevu için: 0850 241 77 88

Çocuklarınızı eğlenceli ve eğitici bir bilim yolculuğuna davet ediyoruz.

#BiruniLaboratuvarı #GörüneninÖtesiSergisi

 

Haberler

Adrenal Stres

Adrenal Stres , vücudun fiziksel ve psikolojik stres ile başa çıkma durumunun değerlendirilmesidir.

Kortizol, metabolizmanın birçok basamağında, özellikle protein, karbonhidrat ve yağ metabolizmasında rol alan, vücudun fiziksel ve psikolojik stres faktörlerine yanıt veren, inflamasyonu, kan şekerini ve kan basıncını kontrol eden, sinir sistemi, beyin fonksiyonları ve bağışıklık sistemi için önemli bir katabolizan hormondur.

DHEA ise kortizol ile birlikte çalışan ve protein, karbonhidrat ve yağların metabolizmasında rol oynayan, kan şekeri, kan basıncı, immün fonksiyon, kilo kontrolü ve hormon üretiminde önemli rol oynayan anabolizan bir hormondur. Bu iki hormonun dengede olması sağlık açısından önemlidir; hormonlardan birinin azlığı veya fazlalığı çeşitli hastalıklara neden olabilir.

Sağlıklı kişilerde, kortizol seviyeleri sabah pik yapar ve gün içinde azalarak saat 14.00-15.00 arasında en düşük seviyelerine iner, bu durum diurnal patern olarak adlandırılır. Kortizol düzeyleri sabah uyanmaya yakın artmaya başlar ve uyandıktan yaklaşık 30-45 dakika sonra hızlı bir pik yaparak ortalama kortizol artışının %50’sine ulaşır, bu durum Kortizol Uyanma Yanıtı (Cortisol Awakening Response – CAR) olarak tanımlanır. İnsomnia, uyku bozuklukları, hafıza kaybı, beyin sisi, konfüzyon, depresyon, anksiyete, yüksek kan şekeri, artmış insülin, tatlı yeme isteği, kilo alma (özellikle santral), yorgunluk, gastrointestinal disfonksiyon, sempatik yanıtın uzamasına bağlı yetersiz sindirim ve emilim, irritabilite, gece terlemeleri, hipertansiyon, bozulmuş immünite, düşük DHEA, progesteron, östrojen, testosteron (“kortizol kaçışı”, “pregnenolon kaçışı”) ve osteopeni/osteoporoz bu aksın disfonksiyonu nedeniyle ortaya çıkabilir.

Sistemik enfeksiyonlar, uykusuzluk gibi akut stres yaratan durumlar, alkolizm, hormon replasman tedavisi (HRT), oral kontraseptif kullanımı ve gebelik (artmış östrojen düzeyleri kortizol bağlayıcı globülin artışına neden olur), bazı ilaçlar (kortizon, antikonvülzanlar, amfetaminler), 5-HTP takviyesi tükürük kortizolünde artışa neden olabilir. Cushing sendromu, aşırı kafein tüketimi, hipertiroidizm ve örnek toplanmadan önce egzersiz yapılması HPA aksında disfonksiyona neden olabilir. Hipotalamopituitoadrenal (HPA) aks homeostazını bozan birçok hastalıkta kortizol paternleri bozulur. Depresyon, demans, post-travmatik stres bozukluğu (PTSB), kronik yorgunluk sendromu, diabetes mellitus, alkolizm, visseral adipozite, polikistik over, akut hastalıklar, sistemik hastalıklar ve multipl organ yetmezliği en belirgin örneklerdir.

Biruni Sağlıklı Yaşam Uzmanı

Biruni Sağlıklı Yaşam Laboratuvarı Danışmanı ve Klinik Biyokimya Uzmanı Dr. Süreyya Şahinoğlu, Adrenal Stres Profili’nin neleri analiz ettiğini ve bunun sağlığımız için önemini anlatıyor.

 

Popüler Bülten

İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi Haftası

Sağlığımız için iyot neden gereklidir?

○ Bağışıklık sisteminin düzgün çalışması
○ Metabolizma ve kilo dengesi
○ Çocuklarda beyin gelişimi
○ Tiroid hormonlarının fonksiyonu
○ Üreme fonksiyonları

İdrarda İyot Testi ile iyot düzeyi ölçülerek uygun beslenme ve takviyelerle iyot eksikliği önlenebilir.

1-7 Haziran İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi Haftası

#BiruniLaboratuvarı #TıbbiTahlilLaboratuvarı #İyotYetersizliği #İyot

 

Haberler

Geçirgen Bağırsak

Geçirgen Bağırsak ;
Bağırsak duvarı, bağırsağın içini çevreleyen tek sıra epitel hücrelerden oluşmuştur ve insan vücudu ile dış dünya arasındaki en geniş yüzeyli bariyerdir. Bu bariyerin bütünlüğünün korunması ve geçirgenliğin kontrolü bağışıklık için çok önemlidir. Bağırsak lümenindeki maddeler dolaşıma iki yolla karışabilir. İlki; enterositlerin fırçamsı kenarlarından transport, buna transsellüler yol denir. Pek çok besin maddesinin emilimi bu yolla olur. İkinci yol; hücrelerarası boşluklardan parasellüler geçiştir. Bu yoldan iyonlar, suda çözünen moleküller ve nadiren mikroorganizmalar geçiş yapar. Parasellüler geçiş “tight junction” (sıkı bağ) adı verilen protein yapıda kapılar tarafından kontrol edilir. Bu dinamik yapılar beslenme durumu, fiziksel aktivite, hormonal ve sinirsel sinyaller ve inflamatuvar medyatörler ile uyumlu şekilde açılır ve kapanır. Bağırsak sıkı bağları; besinlerin optimal emilimi ve transportu yanı sıra vücuda yabancı antijenlere karşı sistemin regülasyonu ve patojenlere tolerans ve immünite arasındaki dengenin sağlanmasında da görev alır.

Zonulin; mukozada oluşan protein yapıda bir molekül olup sıkı bağlardaki anahtar modülatördür. Bağırsak geçirgenliğini direkt olarak kontrol eder. Parasellüler geçirgenlik bozulduğunda dışkıda ve kanda zonulin seviyeleri yükselir.

Kalprotektin ve Alfa 1 Antitripsin; inflamasyon ile bozulan transsellüler geçirgenliğin göstergeleridir.

Zonulin, Kalprotektin, Alfa 1 Antitripsin artışı var ise, Geçirgen Bağırsak nedenleri araştırılmalıdır:

  • Gıda intoleransları (Gluten ve diğer gıdalar)
  • İmmunolojik nedenler (otoimmun bağırsak hastalıkları; Çölyak vb)
  • İnflamatuvar nedenler (bağırsak enfeksiyonları, IBS, Crohn, Ulseratif kolit vb)
  • Disbiyoz, parazitler, kandida

 

 

Bağırsak bariyeri; Tek sıralı epitel hücreleri, tight junction ( sıkı bağlar) bağları ve
paraselüler, transselüler geçirgenlik

 

Popüler Bülten

25 Mayıs Dünya Tiroid Günü

Tiroid bezinin hastalıkları tiroid hormonlarının üretim bozukluklarına yol açar.
Bu da birçok bedensel fonksiyonun bozulmasına neden olur.

Tiroid bezi fonksiyon bozuklukları belli hormon testleri ile tespit edilebilir.
(T4, FT4, T3, FT3, TSH)

Fonksiyon bozukluğuna sebep olan etkenlerin saptanması için başka testler gerekir;

Örneğin, hayli yaygın olan Hashimato tiroiditi için
· Anti-Tg
· Anti-TPO
düzeyleri ölçülür.

25 Mayıs Dünya Tiroid Günü

#birunilaboratuvarı #tıbbitahlillaboratuvarı #tiroid

 

Haberler

Histamin İntoleransı

Geçmeyen bazı şikayetlerinizin altındaki gizli sebep histamin intoleransı olabilir.

Cilt; Kızarıklık; Kaşıntı, Kurdeşen, Ödem

Solunum Sistemi; Burnunu çekmek, Burnun tıkanması, Nefes almada zorluk

Merkezi Sinir Sistemi; Baş ağrısı, Beyin sisi, Tükenmişlik, Panik atak

Sindirim Sistemi; Karın ağrısı, Mide bulantısı, İshal/kabızlık, Reflü

Kalp Damar; Aritmi, Çarpıntı, Düşük tansiyon, Yüksek tansiyon

HERO Test, histaminin parçalanma hızını ölçerek olası histamin intoleransı varlığını gösterir.

#BiruniLaboratuvarı #TıbbiTahlilLaboratuvarı #Histaminİntoleransı #Histamin

 

Haberler

Metabolik Sendrom Nedir? Tanı Kriterleri Nelerdir?

Metabolik sendrom, insülin direnciyle başlayan abdominal obezite, glukoz intoleransı veya  diabetes mellitus, dislipidemi, hipertansiyon ve koroner arter  hastalığı (KAH) gibi sistemik bozuklukların birbirine eklendiği ölümcül sonuçları olabilen bir endokrin bozukluklar bütünüdür.

Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde erişkin popülasyonun %20 ile %30’unu etkilemektedir. Metabolik sendrom, insülin direnci sendromu, sendrom X, polimetabolik sendrom, ölümcül dörtlü ve uygarlık sendromu gibi farklı terimlerle de anılmaktadır.

Bu sendromu en çok, beslenmesi düzensiz, yoğun stres altında çalışan ve masa başında oturan, kişilerde görürüz.

Metabolik sendrom, insanın yaş ilerledikçe kalp ve/veya  şeker hastası olma olasılığını artırır. Önlemek için hastalığı ortaya çıkaran risk faktörlerini yok etmek gerekir.

Metabolik Sendrom bileşenleri Nelerdir?

Obezite:

Karın çevresinde yoğun yağ birikimi, dislipidemi, hiperglisemi, hipertansiyon ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kardiyovasküler hastalıklar için zemin oluşturduğu kabul edilmektedir. Metabolik sendromun en güçlü risk faktörlerinden biridir.

İnsülin direnci:

Vücudun insülini normal şekilde kullanamaması, kan şekerinin yükselmesine neden olur. İnsülin direnci karaciğerde  yağlanma, karaciğer enzim yüksekliği ve hatta siroza neden olabilir.

Klinik pratikte HOMA-IR testi olarak bilinir ve  2.5 dan düşük olarak bildirilmektedir.

Hipertansiyon:

Spesifik bir nedene bağlı olmayan hipertansiyonun altında genellikle insülin direnci bulunmaktadır. İnsülin böbreklerden su ve tuz tutulumunu uyarmaktadır.

Hiperlipidemi:

Metabolik sendromlu hastalarda karın çevresinde yoğun yağ birikimi (viseral obesite) ve insülin direnci etkisi ile gelişen dislipidemi, HDL (iyi) kolesterol düşüklüğü ve trigliserit yüksekliği ile karakterizedir. LDL (kötü) kolesterol genellikle normal düzeylerde olmasına rağmen aterojenik ve küçük yoğun LDL alt gruplarında artış vardır. Hipertrigliseridemi ve HDL düşüklüğü kardiyovasküler hastalık riskini arttırır.

Koroner Arter Hastalığı:

Metabolik sendrom erken oluşan ateroskleroz için risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Metabolik sendromlu hastalarda KAH riski 3 kat artmıştır.

Polikistik Over Sendromu:

İnsülin direnci ile ortaya çıkan, adet düzensizliği ile kendini belli eden, yumurtalıklarda çok sayıda iyi huylu kistin oluşumu ile gelişen bir kadın hastalığıdır. Erken yaşlarda kardiyovasküler hastalık görülme riskinin artırır.

Endotel Disfonksiyonu

Hiperkoagülabilite

Subklinik İnflamasyon

Metabolik sendrom’lu vakalarda, CRP düzeyleri arttıkça kardiyovasküler risk artar. CRP’nin zeminde var olan de varolan bir subklinik inflamasyonu gösterdiği ve bu sürecin ilerleyerek DM ve ateroskleroz a neden olduğu düşünülmektedir.

Metabolik Sendrom Tanı Kriterleri Nelerdir?

Türkiye Endokrinoloji Metabolizma Derneği, Metabolik Sendrom Çalışma Grubunun önerdiği, Metabolik Sendrom Tanı Kriterleri

Aşağıdakilerden en az biri;

  • Diabetes mellitus (şeker hastalığı) veya
  • Bozulmuş glukoz toleransı veya
  • İnsülin direnci

ve

Aşağıdakilerden en az ikisi:

  • Hipertansiyon (sistolik kan basıncı >130, diyastolik kan basıncı >85 mmHg veya antihipertansif kullanıyor olmak)
  • Dislipidemi (trigliseriler düzeyi > 150 mg/dl veya HDL düzeyi erkekte < 40 mg/dl, kadında < 50 mg/dl)
  • Abdominal obezite (VKİ > 30 kg/m2 veya bel çevresi: erkeklerde > 94 cm, kadınlarda > 80 cm)

Metabolik Sendromun Belirtileri Nelerdir?

Belirtiler genellikle diğer sağlık problemleriyle karıştırılabilir, bu yüzden düzenli sağlık kontrolleri önemlidir.

Metabolik Sendrom Nasıl Önlenir?

Metabolik sendromun önlenmesi, sağlıklı yaşam tarzı seçimleri ile mümkündür. Aşağıdaki stratejiler, metabolik sendrom gelişimini önlemede etkilidir:

Düzenli Fiziksel Aktivite:

Düzenli fizik aktivite insülin direncini düzelterek glukoz, lipid ve kan basıncı kontrolünü sağlar ve kardiyovasküler fonksiyonları düzeltir. Kilo alımının engellenmesi için düzenli olarak hergün 45-60 dakika fizik aktivite yapılmalıdır. Kardiyovasküler risk azalması için ise günde 10,000 adım atılması önerilmektedir.

Sağlıklı Beslenme:

Taze meyve ve sebze, tam tahıllar ve sağlıklı yağlar içeren, düşük tuz ve şekerli yiyeceklerden kaçınan bir diyet, kolesterol ve kan basıncını düzenlemeye yardımcı olur.

Kilo Kontrolü:

Sağlıklı bir vücut ağırlığını korumak, özellikle karın bölgesindeki yağlanmayı azaltarak, metabolik risk faktörlerini düşürür.

Sigarayı Bırakmak:

Sigara içmek, kalp hastalıkları ve diğer sağlık sorunları için önemli bir risk faktörüdür. Bırakmak, bu riskleri azaltır.

Düzenli Sağlık Kontrolleri:

Yüksek kan basıncı, yüksek kolesterol ve yüksek kan şekeri gibi risk faktörlerinin erken teşhisi ve yönetimi, metabolik sendromun önlenmesinde kritik öneme sahiptir.

Erken teşhis, etkili yönetim ve yaşam tarzı değişiklikleri, metabolik sendromun yol açabileceği sağlık sorunlarını önemli ölçüde azaltabilir.

 

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

İlke ve inkılaplarının ışığında birinci vazifemizi hiç unutmadık!

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız Kutlu Olsun!

#BiruniLaboratuvarı #TıbbiTahlilLaboratuvarı #19Mayıs

 

Haberler

18 Mayıs Avrupa Obezite Günü

Türkiye’de 15 yaş üzerinde obezite görülme sıklığı yaklaşık %31’dir.

Obezite durumunda insülin direnci, diyabet, yüksek tansiyon, kalp hastalığı gibi riskleri önlemek için sağlıklı bir yaşamı benimseyerek düzenli kontroller yaptırılmalıdır.

18 Mayıs Avrupa Obezite Günü

#BiruniLaboratuvarı #TıbbiTahlilLaboratuvarı #AvrupaObeziteGünü #ObeziteGünü #Obezite

 

Haberler