Metabolik Sendrom Nedir? Tanı Kriterleri Nelerdir?

Metabolik sendrom, insülin direnciyle başlayan abdominal obezite, glukoz intoleransı veya  diabetes mellitus, dislipidemi, hipertansiyon ve koroner arter  hastalığı (KAH) gibi sistemik bozuklukların birbirine eklendiği ölümcül sonuçları olabilen bir endokrin bozukluklar bütünüdür.

Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde erişkin popülasyonun %20 ile %30’unu etkilemektedir. Metabolik sendrom, insülin direnci sendromu, sendrom X, polimetabolik sendrom, ölümcül dörtlü ve uygarlık sendromu gibi farklı terimlerle de anılmaktadır.

Bu sendromu en çok, beslenmesi düzensiz, yoğun stres altında çalışan ve masa başında oturan, kişilerde görürüz.

Metabolik sendrom, insanın yaş ilerledikçe kalp ve/veya  şeker hastası olma olasılığını artırır. Önlemek için hastalığı ortaya çıkaran risk faktörlerini yok etmek gerekir.

Metabolik Sendrom bileşenleri Nelerdir?

Obezite:

Karın çevresinde yoğun yağ birikimi, dislipidemi, hiperglisemi, hipertansiyon ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kardiyovasküler hastalıklar için zemin oluşturduğu kabul edilmektedir. Metabolik sendromun en güçlü risk faktörlerinden biridir.

İnsülin direnci:

Vücudun insülini normal şekilde kullanamaması, kan şekerinin yükselmesine neden olur. İnsülin direnci karaciğerde  yağlanma, karaciğer enzim yüksekliği ve hatta siroza neden olabilir.

Klinik pratikte HOMA-IR testi olarak bilinir ve  2.5 dan düşük olarak bildirilmektedir.

Hipertansiyon:

Spesifik bir nedene bağlı olmayan hipertansiyonun altında genellikle insülin direnci bulunmaktadır. İnsülin böbreklerden su ve tuz tutulumunu uyarmaktadır.

Hiperlipidemi:

Metabolik sendromlu hastalarda karın çevresinde yoğun yağ birikimi (viseral obesite) ve insülin direnci etkisi ile gelişen dislipidemi, HDL (iyi) kolesterol düşüklüğü ve trigliserit yüksekliği ile karakterizedir. LDL (kötü) kolesterol genellikle normal düzeylerde olmasına rağmen aterojenik ve küçük yoğun LDL alt gruplarında artış vardır. Hipertrigliseridemi ve HDL düşüklüğü kardiyovasküler hastalık riskini arttırır.

Koroner Arter Hastalığı:

Metabolik sendrom erken oluşan ateroskleroz için risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Metabolik sendromlu hastalarda KAH riski 3 kat artmıştır.

Polikistik Over Sendromu:

İnsülin direnci ile ortaya çıkan, adet düzensizliği ile kendini belli eden, yumurtalıklarda çok sayıda iyi huylu kistin oluşumu ile gelişen bir kadın hastalığıdır. Erken yaşlarda kardiyovasküler hastalık görülme riskinin artırır.

Endotel Disfonksiyonu

Hiperkoagülabilite

Subklinik İnflamasyon

Metabolik sendrom’lu vakalarda, CRP düzeyleri arttıkça kardiyovasküler risk artar. CRP’nin zeminde var olan de varolan bir subklinik inflamasyonu gösterdiği ve bu sürecin ilerleyerek DM ve ateroskleroz a neden olduğu düşünülmektedir.

Metabolik Sendrom Tanı Kriterleri Nelerdir?

Türkiye Endokrinoloji Metabolizma Derneği, Metabolik Sendrom Çalışma Grubunun önerdiği, Metabolik Sendrom Tanı Kriterleri

Aşağıdakilerden en az biri;

  • Diabetes mellitus (şeker hastalığı) veya
  • Bozulmuş glukoz toleransı veya
  • İnsülin direnci

ve

Aşağıdakilerden en az ikisi:

  • Hipertansiyon (sistolik kan basıncı >130, diyastolik kan basıncı >85 mmHg veya antihipertansif kullanıyor olmak)
  • Dislipidemi (trigliseriler düzeyi > 150 mg/dl veya HDL düzeyi erkekte < 40 mg/dl, kadında < 50 mg/dl)
  • Abdominal obezite (VKİ > 30 kg/m2 veya bel çevresi: erkeklerde > 94 cm, kadınlarda > 80 cm)

Metabolik Sendromun Belirtileri Nelerdir?

Belirtiler genellikle diğer sağlık problemleriyle karıştırılabilir, bu yüzden düzenli sağlık kontrolleri önemlidir.

Metabolik Sendrom Nasıl Önlenir?

Metabolik sendromun önlenmesi, sağlıklı yaşam tarzı seçimleri ile mümkündür. Aşağıdaki stratejiler, metabolik sendrom gelişimini önlemede etkilidir:

Düzenli Fiziksel Aktivite:

Düzenli fizik aktivite insülin direncini düzelterek glukoz, lipid ve kan basıncı kontrolünü sağlar ve kardiyovasküler fonksiyonları düzeltir. Kilo alımının engellenmesi için düzenli olarak hergün 45-60 dakika fizik aktivite yapılmalıdır. Kardiyovasküler risk azalması için ise günde 10,000 adım atılması önerilmektedir.

Sağlıklı Beslenme:

Taze meyve ve sebze, tam tahıllar ve sağlıklı yağlar içeren, düşük tuz ve şekerli yiyeceklerden kaçınan bir diyet, kolesterol ve kan basıncını düzenlemeye yardımcı olur.

Kilo Kontrolü:

Sağlıklı bir vücut ağırlığını korumak, özellikle karın bölgesindeki yağlanmayı azaltarak, metabolik risk faktörlerini düşürür.

Sigarayı Bırakmak:

Sigara içmek, kalp hastalıkları ve diğer sağlık sorunları için önemli bir risk faktörüdür. Bırakmak, bu riskleri azaltır.

Düzenli Sağlık Kontrolleri:

Yüksek kan basıncı, yüksek kolesterol ve yüksek kan şekeri gibi risk faktörlerinin erken teşhisi ve yönetimi, metabolik sendromun önlenmesinde kritik öneme sahiptir.

Erken teşhis, etkili yönetim ve yaşam tarzı değişiklikleri, metabolik sendromun yol açabileceği sağlık sorunlarını önemli ölçüde azaltabilir.

 

Magnezyum Nedir?

Magnezyum Nedir? Magnezyum Nedenleri ve Belirtileri Nelerdir?

Magnezyum vücudumuzun birçok işlevinde rol oynayan önemli bir mineraldir. Eksikliği kas krampları, yorgunluk gibi belirtilere neden olabilir. Yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller ve kabuklu yemişler iyi magnezyum kaynaklarıdır.

Magnezyum Nedir?

Magnezyum (Mg), vücudumuzun her hücresinin ihtiyaç duyduğu bir mineraldir. Kandaki magnezyum düzeyini sabit tutmak, temel fonksiyonların sürdürülmesi için hayati önem taşır. Vücutta magnezyum ve kalsiyum arasındaki denge, sağlıklı işleyiş için kritik bir rol oynar. Eğer bu denge bozulursa, kalsiyum fazlalığı vücut için toksik hale gelebilir ve kalp rahatsızlıkları, artrit, osteoporoz, damar sertleşmesi, dokuların ve organların kalsifikasyonu gibi sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, magnezyum ve kalsiyum dengesini korumak sağlığımız için son derece önemlidir.

Magnezyum Ne İşe Yarar?

Mg, glukoz ve insülin dengesinin iyileştirilmesine, kalp ritminin korunmasına ve kemik sağlamlığının devamına yardımcı olmaktadır. Ayrıca protein sentezi ve enerji metabolizmasında da rol alır.

Kas kasılması, enerji metabolizması, sinir sisteminde sinyal iletimi gibi çeşitli sistemlerin enzimatik reaksiyonlarının düzenlenmesinde rol alır. Magnezyum eksikliği de kas ağrısı baş ağrısı, migren, yorgunluk, irritabl bağırsak hastalığı gibi FMS (fibromiyalji sendromu) ye benzer durumlarla ilişkilidir

Magnezyum Eksikliğinin Nedenleri Nelerdir?

Mg eksikliği, sıklıkla Mg kaybına neden olan üriner, gastrointestinal sistem rahatsızlıklarına, Mg’un emilimindeki sorunlara veya kronik olarak az Mg alımına bağlıdır.

Kontrol altına alınamayan diyabet, yüksek alkol alımı, tiazid gibi diüretikler, gentamisin, amfoterisin ve siklosporin gibi bazı antibiyotikler ve sisplatin gibi kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar idrarla Mg kaybını arttırır. Kronik ve aşırı kusma ve ishal de Mg eksikliği ile sonuçlanabilir. Malabsorbsiyon sendromları gibi gastrointestinal problemler, yiyeceklerdeki Mg kullanımına engel olarak Mg eksikliğine neden olur.

Magnezyum Eksikliğinin Belirtileri Nelerdir?

Magnezyum eksikliğinin belirtileri arasında iştahsızlık, konfüzyon, oryantasyon bozukluğu, depresyon, anormal kalp ritimleri, koroner spazm, felçler, hastalık nöbetleri, kas krampları, karıncalanma ve uyuşukluk yer alır. Ayrıca, magnezyum eksikliği kalsiyum metabolizmasını ve kalsiyum seviyesini düzenleyen hormonları etkileyebilir. Yapılan araştırmalar, magnezyum desteğinin kemik mineral yoğunluğunu artırabileceğini ve kırık riskini azaltabileceğini göstermektedir. Bu nedenle, magnezyum alımına dikkat etmek ve dengeyi korumak sağlığımız için önemlidir.

Magnezyum Eksikliğinde Tanı Testleri

Serum magnezyum düzeylerinin belirlenmesi rutinde kullanılsa da son araştırmalar serum Mg düzeyinin, doku magnezyum durumunun değerlendirmede güvenilir bir gösterge olmadığını ortaya koymuştur. Magnezyumun yaklaşık %70’i hücre içinde bulunduğu için hem hücre içi hem de hücre dışı (serum) alanda çalışılması en hassas değerlendirmeyi sağlamaktadır.

Bazı durumlarda toksik metaller hayati önem taşıyan minerallerin etkisini engelleyebilirler. Nikel ile magnezyum arasında böyle bir durum söz konusudur. Nikel yüksekliği magnezyumu enzime bağlandığı yerden uzaklaştırır ve enzimin etkinliğini bozar.

Hangi Yiyecekler Magnezyum İçerir?

En iyi besinsel kaynakları, yeşil yapraklı sebzeler, tam tahıl ürünleri, kuru baklagiller ve sert kabuklu meyvelerdir. Meyve, sebze ve bol tahıl içeren çeşitli yemek yemek yeterli Mg alımına yardımcı olur. Bununla birlikte kimyasal gübre kullanımı, sebze ve meyvelerin tam mineral içerikli olgun forma erişmesine izin verilmeden dalından koparılması ve yüksek rafine tahıllı diyetlerden dolayı diyetlerimizde Mg sıklıkla az orandadır. Tamamen buğdaydan yapılmış ekmekte beyaz ekmeğe göre iki kat fazla Mg vardır, çünkü beyaz un hazırlanırken Mg’dan zengin tohum ve kepek ayıklanmaktadır. Sudaki Mg içeriği suyun niteliğine bağlıdır. Sert sular, yumuşak sulardan daha fazla Mg içerir. Sudan Mg alımı total Mg alımına çok az etki eder ve çok değişkendir.

Kaynaklar

  1. Altun Ö., Yoldemir Ş.. Tip 2 Diyabetes Mellitus, Fibromiyalji Sendromu ve Serum Magnezyum İlişkisi. Abant Tıp Dergisi 2021; 10:2
  2. Rude RK. Magnesium deficiency: A cause of heterogeneous disease in humans. J Bone Miner Res 1998; 13: 749-58.
  3. Heaney R.P. Nutrition and Risk for Osteoporosis. Marcus R, Feldman D, Kelsey J, (Eds). Osteoporosis. USA, Academic Press 2001: 669-700.

3.Sheeha JP. Magnesium Deficiency and Diabetes Mellitus. Magnes Trace Elem 1992; 10: 215-219.

  1. Elisaf M, Bairaktari E, Kalaitzidis R, Siamopoulos K. Hypomagnesemia in alcoholic patients. Alcohol Clin Exp Res 1998; 22:244-246.
  2. Lajer H, Daugaard G. Cisplatin and hypomagnesemia. Ca Treat Rev 1999; 25: 47-58.
  3. Rude RK, Olerich M. Magnesium deficiency: Possible role in osteoporosis associated with gluten-sensitive enteropathy. Osteoporos Int 1996; 6:453-61.
  4. Baysal A. Su ve Mineraller. Beslenme. Hatibo¤lu Yay›nevi. Ankara. 1996: 103-122.

 

Yeni bir COVID-19 Varyantı JN.1

JN.1 varyantı ilk defa Eylül 2023’de saptanan JN.1, omicron varyantının bir alt varyantı kabul edilmektedir. Hastalığın belirtileri omicron ile aynıdır; günümüzde uygulanmakta olan testler JN.1 için de geçerlidir.

İnfeksiyon hastalıklarında uluslararası bir otorite olan CDC (ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri), COVID-19 ile ilgili tavsiyelerini değiştirmemiştir.

Laboratuvarımızda kullanılan tanı testleri JN.1 varyantını da tespit etmektedir. Raporda varyant ayrımı yapılmamaktadır.

 

Eozinofilik Protein X (EPX) nedir?

Eozinofilik Protein X (EPX)

Gıda alerjisinde bağırsak iltihabı ve bağırsak geçirgenliğinin artması ortaya çıkabilir.

Bu nedenle, hastalığın varlığı ve yaygınlığına ilişkin bir gösterge olarak dışkıda bazı testler araştırılmaktadır. Bu dışkı testlerinin kullanılması, daha invaziv olan sık endoskopik inceleme ihtiyacını da ortadan kaldırabilir.

Gıda alerjisinin tanısı için serum veya dışkıda eozinofil katyonik protein (ECP) ve idrarda eozinofil türevi nörotoksin (EDN) veya eozinofil protein X (EPX) dahil olmak üzere çeşitli eozinofil aracıları önerilmiştir.

Eozinofilik Protein X (EPX) nedir?

Eozinofilik Protein X, eozinofillerde bulunan suda çözünebilen bir proteindir. Bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Parazit ve bakterilere karşı savunmada önemli rol oynar. Alerjik reaksiyonlar ve inflamatuvar bağırsak hastalıkları ile ilişkilendirilir.

Yüksek Eozinofilik Protein X düzeyleri ne anlama gelir?

Dışkıdaki Eozinofilik Protein X seviyeleri, gastrointestinal sistemdeki eozinofil aktivitesinin bir belirtecidir. İnflamatuvar bağırsak hastalığı olan kişilerde düşük seviyeleri remisyon dönemini, yüksek seviyeleri ise nüksetme dönemini işaret etmektedir.

Eozinofilik Protein X Testi ne için kullanılır?

 Dışkı EPX ölçümleri inflamasyon düşünülen  bir bağırsak hastalığının takibi ve tanımlanmasında, İnvaziv bir hastalığın (örn. Kronik inflamatuvar bağırsak hastalığı, kolon kanseri) neden olduğu bağırsak mukoza bütünlüğünü analiz etmek için,

Hastalarda normal bir IgE düzeyi ve prick testinin negatif sonucu, bağırsakta gıda alerjisini dışlamamaktadır. Tam da bu noktada gıda alerjisi teşhisinde destekleyici olarak dışkı EPX testi kullanımı önerilmektedir.

 

Aşağıdaki durumlarda dışkıda EPX ölçümü yapılması önerilir.

  • Gıda alerjisinin doğrulanmasında,
  • Eliminasyon diyetinin değerlendirilmesinde,
  • İnvaziv bir hastalığın (örn. Kronik inflamatuvar bağırsak hastalığı, kolon kanseri) neden olduğu bağırsak mukoza bütünlüğünü analiz etmek için,
  • Bağırsak parazitlerinin tespitinde EPX ölçümü yapılması önerilir.

Anti-HBs Testi Nedir?

Anti-HBs testi ile, hepatit B virüsünün protein yapısındaki yüzey antijenine karşı vücut tarafından oluşturulan bir antikordur. Antikorlar, vücutta antijenlere yani virüsün hastalık yapan protein kısmına bağlanarak bağışıklık sistemi tarafından yok edilmesini sağlayan proteinlerdir .Antikorun oluşması için bağışıklık sisteminin antijenle karşılaması gerekir. Anti-HBs, bu antikorun seviyesini ölçer.

Anti-HBs Testi Ne Zaman Pozitif Bulunur?

Anti-HBs olarak adlandırılan hepatit B yüzey antikoru iki durumda pozitifleşebilir. Birincisi kişinin vücudunun hepatit B virüsü ile direkt teması, ikincisi ise aşı yolu ile teması sonrası bağışıklık sistemi tarafından salınır. Bağışıklık hücrelerinin hepatit B virüsüne yönelik antikor sentezini başlatmasından bir süre sonra kanda anti-HBs değeri yükselir ve bu sayede vücut, virüse karşı bağışıklık geliştirir. Kişinin ilerleyen dönemlerde virüsle tekrar temas etmesi durumunda bu antikorlar hızlı şekilde bağışıklık yanıtı oluşturur ve virüs enfeksiyona yol açmadan vücuttan hızla uzaklaştırılması sağlanır. Dolayısıyla anti-HBs pozitifliği kişinin hepatit B virüsüne karşı koruyuculuğu olduğunu gösteren önemli bir parametredir.

Anti-HBs Testinin Negatif Çıkması Ne Anlama Gelir?

Hepatit B virüs enfeksiyonunu serolojik olarak değerlendirirken tek başına anti-HBs sonucu yeterli bir bilgi sunmaz. Bu değerlendirilirken hepatit B virüsüne ilişkin diğer serolojik testler de bir arada değerlendirilir. Kişinin daha önce hepatit B virüsü ile hiç karşılaşmadığı veya aşılanmadığı anlamına gelmekle beraber, hastalığa yakalandıktan 6 ay veya daha fazla süre geçtikten sonra pozitif olmazsa, kişilerin iyileşmediğinin ve hastalığın kronikleştiğinin bir göstergesidir. Bu kişiler hastalığı kan, vücut sıvıları ve dokular aracılığı ile başkalarına bulaştırabilirler. Çok ender olmakla birlikte hepatit B aşısından sonra da kişiye özgü faktörlere bağlı olarak anti-HBs pozitifliği oluşmayabilir.

Anti-HBs Testi Ne Zaman Yapılır?

Anti-HBs testi, hem hepatit B enfeksiyonu geçmişi olan kişilerin sağlık durumlarını izlemek, hem de aşılanan kişilerin bağışıklık durumlarını kontrol etmek için önemli bir araçtır.

Anti-HBs diğer hepatit B testleri ile birlikte hepatit B enfeksiyonu geçmişi olan kişilerin sağlık durumlarını değerlendirmek için kullanılır. Kişinin iyileşme süreci de anti-HBs testi ile izlenir.

Yeni hepatit B aşısı olan kişiler, aşının başarısını kontrol etmek için son aşı dozundan 1 ay sonra anti-HBs testini yaptırabilirler.

Ayrıca daha önce yapılmış olan aşının etkinliğinin kontrolü için de anti-HBs testi yapılır.

Bazı riskli durumlarda da doktorunuz anti-HBs ile bağışıklık durumunuzu kontrol etmek isteyebilir.

Anti-HBs Testinin Referans Aralığı Kaçtır?

Anti-HBs testinin sonucu, doktorunuz tarafından diğer laboratuvar bulguları ışığında değerlendirilir. Testin sonucu, hastanın hepatit B geçmişi, aşı durumuna bağlı olarak yorumlanır. Anti-HBs sonucu pozitif olan kişilerin virüse karşı bağışıklığı olduğunu ve aşı olmaya gerek duymayabileceğini gösterir. Ancak, “anti-HBs değeri ne olmalıdır?’’ sorusuna en doğru yanıtını doktorunuz verecektir.

Anti-HBs – Sıkça Sorulan Sorular

Anti-HBS Nedir? Pozitif veya Negatif Olması Ne Anlama Gelir?

Hepatit B, dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen ciddi bir sağlık sorunudur. Bu virüse karşı bağışıklık sistemimizin verdiği yanıtı ölçmek için kullanılan Anti-HBS testi, hepatit B ile mücadelede önemli bir rol oynar. Peki, Anti-HBS nedir? Pozitif veya negatif çıkması ne anlama gelir?

Anti-HBS Nedir?

Anti-HBS, hepatit B virüsünün yüzey antijenine (HBsAg) karşı vücudun ürettiği bir antikordur. Bu antikor, virüsle savaşmak için bağışıklık sistemi tarafından üretilir ve kanda tespit edilebilir. Anti-HBS testi, bu antikorun varlığını ve seviyesini ölçerek, kişinin hepatit B’ye karşı bağışıklık durumunu belirler.

Anti-HBS Pozitif Ne Demek?

Anti-HBS testi pozitif çıktığında, bu durum kişinin hepatit B virüsüne karşı bağışıklık kazandığını gösterir. Pozitif sonuç, iki şekilde ortaya çıkabilir:

  1. Doğal Enfeksiyon Sonrası: Kişi hepatit B virüsü ile karşılaşmış, ancak bağışıklık sistemi virüsü yenmiş ve antikor üretmiştir.
  2. Aşı Sonrası: Hepatit B aşısı olan kişilerde, aşıya bağlı olarak Anti-HBS antikoru gelişir.

Anti-HBS pozitifliği, kişinin hepatit B’ye karşı korunduğunu ve virüsle tekrar karşılaşsa bile hastalığa yakalanma riskinin düşük olduğunu gösterir.

Anti-HBS Negatif Ne Demek?

Anti-HBS testi negatif çıktığında, bu durum kişinin hepatit B virüsüne karşı bağışıklığının olmadığını ifade eder. Negatif sonuç şu durumlarda ortaya çıkabilir:

  • Kişi daha önce hepatit B virüsü ile karşılaşmamıştır.
  • Kişi hepatit B aşısı olmamıştır veya aşıya yanıt vermemiştir.
  • Kronik hepatit B hastalarında, virüs hala aktif olduğu için Anti-HBS negatif olabilir.

Negatif sonuç, özellikle risk gruplarında (sağlık çalışanları, kanla teması olan kişiler vb.) hepatit B aşısı yaptırılmasını gerektirebilir.

Anti-HBS Değerleri Ne Anlama Gelir?

Anti-HBS testi sonuçları, belirli referans aralıklarına göre değerlendirilir:

  • 10 mIU/mL’nin Altı: Bağışıklık yoktur. Kişi hepatit B’ye karşı savunmasızdır.
  • 10-100 mIU/mL Arası: Sınırda bağışıklık vardır. Ek aşı dozu gerekebilir.
  • 100 mIU/mL ve Üzeri: Güçlü bağışıklık vardır. Kişi hepatit B’ye karşı korunur.

Özellikle Anti-HBS 1000 gibi yüksek değerler, kişinin virüse karşı çok güçlü bir bağışıklığa sahip olduğunu gösterir.

Anti-HBS Testi Ne Zaman Yapılır?

Anti-HBS testi, aşağıdaki durumlarda önerilir:

  • Aşı Sonrası Bağışıklık Kontrolü: Hepatit B aşısı olan kişiler, son dozdan 1 ay sonra Anti-HBS testi yaptırarak bağışıklık durumlarını kontrol edebilir.
  • Hepatit B Geçmişi Olanlar: Daha önce hepatit B geçiren kişiler, iyileşme sürecini takip etmek için bu testi yaptırabilir.
  • Risk Grupları: Sağlık çalışanları, kanla teması olan kişiler ve hepatit B taşıyıcılarıyla yakın temasta bulunanlar, bağışıklık durumlarını öğrenmek için test yaptırmalıdır.

Anti-HBS ve HBsAg İlişkisi

Hepatit B tanısında, Anti-HBS ile birlikte HBsAg testi de önemlidir. HBsAg, hepatit B virüsünün yüzey antijenidir ve pozitif olması, aktif enfeksiyon anlamına gelir. Anti-HBS pozitifliği ise bağışıklığı gösterir. Bu iki test birlikte değerlendirilerek, kişinin hepatit B durumu net bir şekilde belirlenebilir.

Anti-HBS ve Aşı İlişkisi

Hepatit B aşısı olduktan sonra, vücutta Anti-HBS antikoru oluşur. Bu antikor, kişinin hepatit B’ye karşı bağışıklık kazandığını gösterir. Ancak zamanla antikor seviyeleri düşebilir. Özellikle Anti-HBS değeri 10 mIU/mL’nin altına düşen kişiler, hatırlatma dozu aşı yaptırmalıdır.

Beyaz Kan Eksikliği Nedir?

Beyaz Kan Eksikliği (Lökopeni): Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi

Beyaz kan hücreleri (lökositler), vücudun bağışıklık sisteminin önemli bir parçasıdır. Bunlar, mikroplarla ve enfeksiyonlarla savaşan, vücudu hastalıklardan koruyan hücrelerdir. Ancak bazen beyaz kan hücrelerinin sayısı düşebilir, bu duruma “beyaz kan eksikliği” veya tıbbi adıyla “lökopeni” denir.

Beyaz Kan Eksikliği Nedir?

Lökopeni, kandaki beyaz kan hücrelerinin sayısının normalden daha düşük olduğu bir durumdur. Normalde, bir mikrolitre kan içinde binlerce beyaz kan hücresi bulunur. Ancak lökopeni durumunda bu sayı önemli ölçüde azalabilir.

Beyaz Kan Eksikliği Nedenleri

Lökopeni birçok farklı nedenle ortaya çıkabilir. Bunlar arasında:

Kemoterapi veya Radyasyon Tedavisi

Kanser tedavisi için kullanılan kemoterapi veya radyoterepi, kemik iliğindeki kan hücrelerinin üretimini etkileyebilir.

Enfeksiyonlar

Bazı enfeksiyonlar, beyaz kan hücrelerini tüketebilir veya kemik iliğinin üretimini engelleyebilir.

İlaçlar

Bazı ilaçlar, beyaz kan hücrelerini olumsuz etkileyebilir.

Kemik İliği Bozuklukları

Kemik iliği hastalıkları, beyaz kan hücrelerinin üretimini etkileyebilir.

Bağışıklık Sistemi Bozuklukları

Otoimmün hastalıklar, bağışıklık sistemi hücrelerine saldırarak lökopeniye neden olabilir.

Beyaz Kan Eksikliği Belirtileri

Lökopeni belirtileri enfeksiyon riskinin artması nedeniyle genellikle enfeksiyon belirtileriyle ilişkilidir. Bu belirtiler arasında ateş, tekrarlayan enfeksiyonlar, halsizlik ve genel olarak kişinin kendisini kötü hissetmesi olabilir.

Beyaz Kan Eksikliği Tedavisi

Lökopeni tedavisi altta yatan nedenin tedavisi ile mümkün olabilir. Beyaz kan eksikliği veya lökopeni ciddi bir durum olabilir, bu nedenle bir sağlık profesyoneli ile iletişime geçmek önemlidir.

CRP Nedir? (C-Reaktif Protein)

CRP Nedir? (C-reaktif protein)

CRP Nedir? C-reaktif proteinin kısaltmasıdır ve karaciğer tarafından üretilen bir proteindir. Vücudumuz, enfeksiyon, tümör veya travma gibi çeşitli durumlara karşı karmaşık bir savunma yanıtı geliştirir. Bu yanıtın bir parçası olarak, serum CRP konsantrasyonu artar, vücut ısısı yükselir ve akyuvar sayısı artar. Bu fizyolojik yanıt, enfeksiyona veya enflamasyona neden olan etkeni ortadan kaldırmayı, doku hasarını azaltmayı ve vücudun tamir mekanizmasını harekete geçirmeyi amaçlar.

Sağlıklı bireylerde, serum CRP (C-reaktif protein) konsantrasyonları genellikle çok düşüktür. Ancak bu yanıt başladığında, CRP seviyeleri hızla yükselir ve 24 saat içinde 1000 kata kadar artabilir. CRP seviyelerini artıran etken ortadan kaldırıldığında, serumdaki CRP miktarı 18-20 saat içinde normale döner.

CRP (C-reaktif protein) Değeri Nasıl Ölçülür?

CRP seviyeleri ölçülmek istendiğinde, bir laboratuvar testi kullanılır. Bu test için kan örneği alınarak, kan serumundaki CRP konsantrasyonu ölçülür.

CRP testi, açlık veya tokluk durumundan etkilenmez.

CRP seviyelerinin ölçülmesi, birçok hastalığın teşhisinde ve tedavi takibinde önemli olduğundan sağlıkla ilgili bir sorun olduğunda bilgilendirici ve önemli bir araçtır.

CRP (C-reaktif protein) Neden Ölçülür?

Enfeksiyonlar

Vücudunuzda enfeksiyon olup olmadığını belirlemek için CRP seviyeleri ölçülebilir. Enfeksiyonlar, CRP seviyelerini artırabilir.

İltihaplı (Enflamatuvar) Hastalıklar

Birçok enflamatuvar hastalık, CRP seviyelerinde yükselmeye neden olabilir. CRP testi, bu tür hastalıkların teşhisinde ve tedavi takibinde kullanılabilir.

Tümör Oluşumu veya Metastaz

Bazı kanser türleri, CRP seviyelerinin artmasına yol açabilir. CRP testi, kanser teşhisine ve tedavi sonuçlarının izlenmesine yardımcı olabilir.

Kalp Krizi ve İnme Riski

Kalp damar hastalıkları, özellikle kalp krizi ve inme riski ile ilişkilendirilmiştir. Yüksek CRP seviyeleri, bu tür kardiyovasküler riskleri belirlemeye yardımcı olabilir.

Tedavi Yanıtı

Belirli bir hastalığın tedavisi sırasında, CRP seviyeleri tedaviye ne kadar iyi yanıt verildiğini değerlendirmek için izlenebilir. Tedavi sonuçlarının takibi için bu test kullanılır.

Ayrıca, gebelik sırasında hafif bir CRP artışı görülebilir. Menopoz sonrası hormon replasman tedavisi alan kadınlarda da CRP artışı gözlenebilir. Sigara içenlerde ve obezite sorunu yaşayanlarda, CRP seviyeleri genellikle daha yüksek olabilir.

CRP (C-reaktif protein) Değeri Nasıl Düşürülür?

CRP seviyelerini düşürmek için öncelikle altta yatan nedenin belirlenmesi ve tedavi edilmesi gerekmektedir. CRP seviyeleri genellikle bir sağlık sorununun belirleyicisi olarak yükselir, bu nedenle temel hedef, bu sorunun nedenini ele almak ve düzeltmektir. Örneğin, enfeksiyon varsa uygun antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. İltihaplanma veya inflamatuvar bir hastalık sorumluyken, uygun tedavi planlaması yapılmalıdır.

Ayrıca, yaşam tarzı değişiklikleri CRP seviyelerini düşürebilir ve genel sağlığınızı iyileştirebilir. CRP seviyelerini düşürmeye yardımcı olabilecek bazı yaşam tarzı önerileri:

Sağlıklı Beslenme

Düşük doymuş yağ, yüksek lifli ve antioksidan içeriği yüksek gıdalarla beslenmek, iltihaplanma riskini azaltabilir. Özellikle sebzeler, meyveler, tam tahıllar, balık ve sağlıklı yağlar (örneğin, zeytinyağı) içeren bir diyet benimsemek önemlidir.

Fiziksel Aktivite

Düzenli egzersiz, vücut ağırlığını kontrol altında tutmaya yardımcı olabilir ve iltihaplanma düzeylerini azaltabilir. Haftada en az 150 dakika orta şiddetli aerobik aktivite veya daha yoğun egzersizler önerilir.

Sigara ve Alkol Kullanımı

Sigara içmek ve aşırı alkol tüketimi iltihaplanmayı artırabilir. Bu nedenle sigarayı bırakmak ve alkol tüketimini sınırlamak önemlidir.

Stres Yönetimi

Kronik stres, iltihaplanmayı artırabilir. Stres yönetimi teknikleri, CRP seviyelerini düşürebilir.

Kilo Kontrolü

Fazla kilolu veya obez olmak, iltihaplanma riskini artırabilir. Sağlıklı bir vücut ağırlığını korumak veya kilo vermek, CRP seviyelerini düşürebilir.

İyi Uyku Alışkanlıkları

Yetersiz uyku, iltihaplanmayı artırabilir. Her gece yeterli ve kaliteli uyku almaya çalışmak önemlidir.

İlaç ve Takviyeler

Bazı durumlarda, doktorunuzun önerdiği ilaçlar veya takviyeler (örneğin, omega-3 yağ asitleri) CRP seviyelerini düşürebilir.

CRP seviyeleri kişiden kişiye farklılık gösterebilir, bu nedenle bireysel bir sağlık planı oluşturmak için hekimlerin yönlendirmelerini takip etmek önemlidir. Bu önerilere uyarak hem CRP seviyelerini düşürebilir hem de genel sağlığınızı iyileştirebilirsiniz.

CRP (C-reaktif protein) Düşüşü Ne Anlama Gelir?

CRP seviyelerinin düşük olması genellikle iyi bir sağlık durumunu yansıtır. CRP seviyelerinin düşük olmasının anlamları:

Düşük Risk

CRP seviyeleri düşük olduğunda, kalp damar hastalıkları veya enflamatuvar hastalıklar açısından düşük bir risk taşıdığınızı gösterebilir. Düşük CRP seviyeleri, damar duvarlarında oluşabilecek iltihaplanma riskinin az olduğunu işaret edebilir.

İyi Tedavi Yanıtı

Önceden belirli bir hastalığınız varsa ve bu hastalığın tedavisine yanıt olarak CRP seviyeleriniz düşmüşse, bu tedavinin etkili olduğunu ve hastalığınızın kontrol altına alındığını gösterebilir. Örneğin, şiddetli bir bakteriyel enfeksiyon sonrasında antibiyotik tedavisi uygulandığında, CRP seviyelerinin düşmesi enfeksiyonun ortadan kalktığını ve iyileşme sürecinin başladığını işaret edebilir.

İltihaplanma Olmaması

Düşük CRP seviyeleri, vücudunuzda belirgin bir iltihaplanma olmadığını gösterebilir. İltihaplanma, birçok sağlık sorununun belirleyicisi olabilir, bu nedenle düşük CRP seviyeleri olumlu bir işaret olabilir.

Ancak unutulmamalıdır ki, CRP seviyeleri sadece bir sağlık durumu hakkında genel bir gösterge sunar ve kesin bir teşhis koymak için diğer klinik bulgular ve testlerle birlikte değerlendirilmelidir. Herhangi bir sağlık sorununuz veya tedavi planınız varsa, hekimlerin yönlendirmelerini takip etmek önemlidir.

ASO Nedir? Antistreptolizin O Nedir?

Antistreptolizin O (ASO) Nedir? ; hemolitik streptokokların salgıladığı streptolizin toksinine karşı oluşan bu antikorlar, streptokok bakterilerinin yaydığı toksinlere karşı vücudun savunma mekanizmasını oluşturur. ASO testi, kanda bu antikorların seviyesini ölçer ve bu sayede streptokok enfeksiyonlarının varlığı ve şiddeti hakkında bilgi sağlar. ASO testi, özellikle boğaz ağrısı, cilt enfeksiyonları gibi streptokok enfeksiyonlarından sonra ortaya çıkan komplikasyonların teşhisinde kullanılır.

ASO Normal Değeri Nedir?

ASO testinin normal değeri genellikle 0-200 IU/mL arasında değişir. Ancak, bu değer laboratuvarlara ve kişinin yaşına bağlı olarak farklılık gösterebilir. Çocuklarda ve gençlerde ASO düzeyi genellikle daha yüksektir. Test sonuçlarınızı doktorunuzla birlikte değerlendirerek daha kesin bir yorum alabilirsiniz.

ASO Yüksekliği Nedir ve Neden Önemlidir?

ASO yüksekliği, kandaki antistreptolizin O seviyesinin normalin üzerinde olması durumudur. Bu durum genellikle yakın zamanda bir streptokok enfeksiyonu geçirildiğini gösterir. Yüksek ASO seviyeleri, özellikle romatizmal ateş ve glomerülonefrit gibi komplikasyonların teşhisinde önemlidir. Romatizmal ateş, kalp kapaklarını etkileyebilir ve kalıcı kalp rahatsızlıklarına yol açabilir. ASO yüksekliğinin erken tespiti, bu tür komplikasyonların önlenmesinde önemlidir.

ASO Neden Yükselir?

ASO seviyesi, streptokok bakterilerine karşı vücudun bir savunma tepkisi olarak yükselir. Streptokok enfeksiyonları, özellikle boğaz ağrısı ve cilt enfeksiyonları gibi hastalıklara neden olabilir

ASO Yüksekliğine Neden Olan hastalıklarda Belirtiler Nelerdir?

ASO yüksekliği belirtileri genellikle streptokok enfeksiyonunun belirtileriyle aynıdır. Boğaz ağrısı, yutkunma güçlüğü, ateş, kızarık ve şişmiş bademcikler, baş ağrısı ve halsizlik bu belirtiler arasında sayılabilir. Ayrıca, romatizmal ateş gibi komplikasyonlar gelişmişse, eklem ağrıları, döküntüler ve kalp problemleri de görülebilir.

ASO Düşüklüğü Nedir?

ASO düşüklüğü, kanda antistreptolizin O seviyesinin normalin altında olduğu durumdur. Bu durum genellikle streptokok enfeksiyonu geçirilmemiş olduğu veya vücudun bu enfeksiyonlara karşı yeterli bir tepki göstermediği anlamına gelir. ASO düşüklüğü genellikle bir sorun olarak kabul edilmez ve özellikle sağlıklı bireylerde normal olarak kabul edilir.

ASO ne zaman yükselir

ASO genellikle kişinin sterptokok enfeksiyonu geçirmesinden sonra 1-2 hafta içinde yükselmeye başlar. Ancak  enfeksiyon geçtikten sonra vücuttan atılması 10-12 ayı bulabilir.

 

PSA Testi Nedir?

PSA testi, prostat spesifik antijen (PSA) adı verilen bir proteinin kan seviyesinin ölçümüdür. PSA, erkeklerde bulunan prostat bezi tarafından salgılanır.

PSA Yüksekliği Nedir?

PSA yüksekliği, kan dolaşımında normalden fazla prostat spesifik antijen (PSA) bulunması durumudur. PSA seviyesinin yüksek olması, prostat bezinin büyümesi, prostatit (prostat iltihabı) veya prostat kanseri gibi sağlık sorunlarının göstergesi olabilir. Ancak, PSA seviyesi yüksek olan her erkekte prostat kanseri bulunmayabilir. Diğer faktörler de PSA seviyesini etkileyebilir, bu nedenle PSA yüksekliği tek başına kesin bir tanı aracı değildir.

PSA Seviyelerini Etkileyebilecek Faktörler Nelerdir?

Prostat büyümesi:

İyi huylu prostat hiperplazisi (BPH) gibi kanser dışı prostat büyümesi durumları PSA seviyelerini yükseltebilir.

İleri yaş:

Prostat problemleri olmasa bile PSA seviyeleri, yaşlandıkça yavaş yavaş yükselir.

Prostatit:

Prostat bezinin enfeksiyonu veya iltihaplanması olan prostatit PSA seviyelerini yükseltebilir.

Cinsel aktivite:

PSA’nın kısa yükselmesine neden olabileceği için erkeklerin testten önce bir veya iki gün boyunca cinsel aktiviteden kaçınması önerilmektedir.

Bazı ürolojik prosedürler:

Prostat biyopsisi veya sistoskopi gibi, doktor muayenesi sırasında gerçekleştirilen bazı prosedürler PSA seviyelerini yükseltebilir.

Bazı ilaçlar:

Testosteron gibi erkeklik hormonları seviyelerini yükselten ilaçlar almak PSA’da artışa neden olabilir.

PSA Değeri Kaç Olmalıdır?

PSA değeri, yaşa, prostat bezinin büyüklüğüne ve genel sağlık durumuna bağlı olarak değişebilir. Genel olarak, PSA değeri 4 ng/mL’nin altında olarak kabul edilir. Ancak, bu değer sadece bir rehberdir. PSA seviyesi 4-10 ng/mL arasında olan erkeklerde prostat kanseri riski artar. 10 ng/mL’nin üzerindeki PSA seviyeleri daha yüksek bir risk taşır. Ancak, bu değerler kesin değildir ve PSA seviyesi yüksek olan erkeklerde bile prostat kanseri bulunmayabilir. Bu nedenle, PSA test sonuçlarını değerlendirirken doktorunuzun önerilerini dikkate almanız önemlidir.

PSA testi ile ilgili sık sorulan sorular

PSA Testi İçin Uygun Yaş Aralığı Nedir?

PSA testine genellikle 50 yaş ve üzerindeki erkeklerde bakılır. Ancak, ailesinde prostat kanseri öyküsü olan erkeklerde bu yaş daha erken olabilir, genellikle 40 veya 45 yaşında başlanır.

PSA Kan Testi Nasıl Yapılır?

PSA kan testi, kan örneği alınarak yapılır. Koldaki damardan alınan kan örneği, laboratuvarda PSA düzeyini ölçmek için analiz edilir.

PSA Testi Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?

PSA testi yaptırmadan önce, doktorunuzla konuşarak testin ne zaman yapılacağına, nasıl yapılacağına ve test sonuçlarının ne anlama geldiğine dair bilgi almalısınız. Ayrıca, test öncesi cinsel aktivite ve prostat muayenesi gibi PSA seviyesini etkileyebilecek aktivitelerden kaçınmanız gerekebilir.

PSA Testinde Yapılan Diğer Tetkikler Nelerdir?

PSA testi yanında genellikle dijital rektal muayene (DRM) adlı bir test daha yapılır. Bu testle doktor, prostatın boyutunu, şeklini ve dokusunu değerlendirir. Ayrıca, biyopsi, manyetik rezonans görüntüleme (MRI) veya bilgisayarlı tomografi (BT) gibi daha ayrıntılı tetkikler de yapılabilir.

PSA Değerlerinin Yaşa Göre Değişimi

Evet, PSA değerleri yaşla birlikte doğal olarak artabilir. Ancak, bu artış genellikle hafif olup, belirgin bir yükselme prostat problemlerinin bir göstergesi olabilir.

 PSA Dışında Kullanılan Yeni Prostat Kanseri Belirteçleri

Evet, PSA dışında prostat kanserini tespit etmek için kullanılan başka belirteçler de vardır. Örnek olarak, PHI (Prostat Sağlığı İndeksi), 4Kscore ve PCA3 testi gibi belirteçler bulunmaktadır. Ancak, bu belirteçlerin kullanılması için doktorunuzun önerisine ihtiyacınız vardır.

Biruni Laboratuvarında PHI (Prostat Sağlığı İndeksi) çalışılmaktadır.

 

 

 

Pankreas Nedir?

Pankreas nedir? Midenin arkasında bulunan bir organımızdır. Temel olarak iki önemli görevi yerine getirmektedir.

Pankreas tarafından üretilip ince bağırsaklara salgılanan sindirim enzimleri proteinlerin, yağların ve karbonhidratların parçalanmasını sağlayarak besin maddelerinin emilimini kolaylaştırır.

Kan şekerini düzenleyen hormonlar olan insülin ve glukagon pankreas tarafından üretilir.  İnsülin, kan şekeri seviyesini düşürerek hücrelere glikozun girişini sağlar ve fazla şekerin depolanmasını teşvik eder. Glukagon ise kan şekeri seviyesini yükselterek depolanan glikozun serbest bırakılmasını sağlar.

Pankreasın bu hormonlar aracılığıyla kan şekeri seviyelerini dengelemesi, vücutta enerji düzenlemesini sağlar.

Pankreas Hastalıkları Nelerdir?

Akut pankreatit

Akut pankreatit olan kişilerde genellikle:

Sırta-bele kuşak şeklinde yayılan sancılar şeklinde ortaya çıkan karın ağrısı,

Pankreasın bulunduğu bölgede, aniden ortaya çıkan şiddetli karın ağrısı, Ateş,

Mide ağrısı ve mide bulantısı gibi şikâyetler görülür.

Belirtiler kişiden kişiye ve hastalığın şiddetine göre değişkenlik gösterebilir.

Kronik Pankreatit

Pankreasta tekrar eden iltihaplanmalar ve hücre hasarının devam etmesi sonucunda, pankreasta kalıcı hasarlar kronik pankreatite neden olur.

Kalıtsal kronik pankreatit

Aileden genler yoluyla aktarılan bu hastalık, kronik pankreatitle benzer.

Otoimmun Pankreatit

Vücudun bağışıklık sisteminin kendi dokularına saldırması otoimmünite olarak adlandırılır. Bu tip pankreatit belirtileri diğerleri ile benzerdir. ,

Pankreas kanseri

Pankreas kanseri, pankreas hücrelerinde meydana gelen yapısal ve genetik değişikliklerin sonucunda ortaya çıkan bir kanser türüdür.

Pankreas kanseri, belirli semptomlara yol açmadan uzun bir süre boyunca sessizce ilerleyebilir ve bu nedenle genellikle ileri aşamada teşhis edilir.

Erken teşhis ve uygun tedavi seçenekleri, hastalığın seyrini iyileştirebilir ve yaşam kalitesini artırabilir. Bu nedenle, pankreas kanseri belirtilerini fark eden kişilerin bir doktora danışması önemlidir.

Pankreas Kanseri Tipleri Nelerdir?

Pankreas kanseri, genellikle iki ana tipte sınıflandırılır: ekzokrin tümörler ve nöroendokrin tümörler.

Ekzokrin Tümörler:

Pankreas kanserlerinin yaklaşık %93’ünü oluşturur.

Nöroendokrin Tümörler:

Pankreastaki nadir görülen tümörlerin yaklaşık %7’sini oluşturur. Nöroendokrin tümörler, endokrin hücrelerden köken alır ve bazı durumlarda aşırı hormon üretimi yapabilir. Hormon tipine bağlı olarak farklı isimler alırlar. Örneğin, insülinoma, aşırı miktarda insülin hormonu salgılayan hücrelerden kaynaklanan bir nöroendokrin tümördür.

Pankreas kanserleri ayrıca yerleşim yerlerine göre de sınıflandırılır. Pankreas başı tümörleri en yaygın olanlardır ve genellikle komşu dokulara baskı yaparak erken semptomlar gösterir. Pankreasın gövde ve kuyruk bölgelerinde yerleşen tümörlerde ise semptomlar daha geç ortaya çıkabilir, bu da erken teşhis olasılığını azaltabilir.

Pankreas Kanseri Semptomları Nelerdir?

Pankreas kanseri, erken aşamalarda genellikle belirti vermez ancak her pankreas kanseri vakası farklı olabilir ve semptomlar kişiden kişiye değişebilir. Yaygın semptomları arasında şunlar yer alır:

Üst Karın Ağrısı:

Pankreas kanseri genellikle üst karın bölgesinde ağrıya yol açar. Bu ağrı sırt bölgesine yayılabilir, özellikle yemeklerden sonra ve uzanırken şiddetlenebilir, öne doğru eğilmekle azalabilir.

Sarılık:

Pankreas kanseri, tıkanıklığa neden olan safra kanallarını etkileyebilir, bu da sarılığa yol açar. Cilt ve gözlerde sararma görülebilir.

Yorgunluk ve İştah Kaybı:

Pankreas kanseri, enerji düzeylerini etkileyebilir ve yorgunluk hissine neden olabilir. İştah kaybı ve buna bağlı olarak kilo kaybı da yaygın semptomlardır.

Sindirim Sorunları:

Pankreas kanseri, sindirim sistemi üzerinde etkili olabilir. Şişkinlik, hazımsızlık, ishal veya kabızlık gibi sindirim sorunları görülebilir.

Diyabet:

Pankreas kanseri, pankreasın insülin üreten hücrelerini etkileyebilir ve yeni ortaya çıkan veya kötüleşen bir diyabet durumuna yol açabilir.

Mide Bulantısı ve Kusma:

Pankreas kanseri ilerledikçe mide bulantısı ve kusma gibi sindirim sorunları artabilir.

Kaşıntı:

Pankreas kanserinde nadiren görülen bir semptom olmasına rağmen, bazı durumlarda kaşıntı görülebilir. Bu genellikle tüm vücutta yaygın bir kaşıntı olarak ortaya çıkar.

Bu semptomlar, pankreas kanseri durumunda görülebilecek yaygın belirtilerdir. Ancak, bu semptomlar başka sağlık sorunlarıyla da ilişkili olabilir, bu nedenle bir doktor tarafından değerlendirilmeleri önemlidir. Eğer bu semptomlarla karşılaşıyorsanız veya endişeleriniz varsa, bir sağlık uzmanına danışmanız önemlidir.

Pankreas Kanseri Kimlerde Olur?

Türkiye’de, pankreas kanseri en sık görülen 10 kanser türü arasında yer alır ve pankreas kanserine bağlı ölüm oranı, diğer daha yaygın kanser türlerine kıyasla daha yüksektir.

Pankreas kanseri her iki cinsiyeti de etkileyebilir, ancak istatistiklere göre erkeklerde kadınlara kıyasla bir miktar daha yaygın görülür. İleri yaş gruplarında daha sık ortaya çıkar, genellikle 60 yaşın üzerindeki kişilerde daha sık teşhis edilir.

Pankreas Kanserinde Risk Faktörleri Nelerdir?

Pankreas kanseri, çeşitli risk faktörlerinin etkisiyle gelişebilir. Bu risk faktörleri genetik, yaşam tarzı ve çevresel faktörler arasında yer alır. İşte pankreas kanseri için başlıca risk faktörleri:

Sigara ve Tütün Kullanımı:

Sigara içenlerde pankreas kanseri riski sigara içmeyenlere göre daha yüksektir.

Obezite:

Özellikle bel çevresinde yoğunlaşmış yağlanma, pankreas kanseri riskini artırabilir.

Diyabet:

Özellikle obezite ile ilişkili tip 2 diyabet varlığı pankreas kanseri için bir risk faktörüdür. İleri yaşlarda veya normal kiloya sahip olmasına rağmen yeni diyabet tanısı alan kişilerde pankreas kanseri şüphesi doğabilir.

Maruziyet:

Kimyasal boyalar, tozlar veya bazı temizlik maddelerine sürekli maruz kalmak, pankreas kanseri riskini artırabilir.

Kronik Pankreatit:

Kronik pankreatit, pankreas iltihabıdır ve uzun süreli inflamasyon pankreas kanseri riskini artırabilir.

Alkol Tüketimi:

Aşırı alkol tüketimi, pankreas kanseri riskini artırabilir.

Kalıtımsal Faktörler:

Bazı kalıtımsal sendromlar ve ailelerden çocuğa geçen mutasyonlar, pankreas kanseri riskini artırabilir.

Yaş ve Cinsiyet:

45 yaşından sonra pankreas kanseri riski artar. Ayrıca erkeklerde kadınlara göre biraz daha fazla görülme eğilimi vardır.

Siyah Ten:

Siyah tenli bireylerde pankreas kanseri riski, diğer ırklara göre biraz daha yüksek olabilir.

Her pankreas kanseri vakası bu risk faktörlerinden etkilenmeyebilir ve bazı vakalarda risk faktörleri olmadan da pankreas kanseri gelişebilir. Önemli olan, bu risk faktörlerinin bilincinde olmak ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemektir.

Pankreas hastalıklarında tanı;

Pankreas tarafından üretilen amilaz enziminin normal değerin 4-6 katına çıkması ve özellikle lipaz enziminin yüksek seviyeleri pankreas hastalıklarında tanıda önemlidir. Ayrıca tanıda karaciğer ve böbrek fonksiyonları ve CA 19-9 ve CEA  bakılabilir.

Doktorunuz gerekli görürse, bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans (MR), ultrasonografi (USG) gibi görüntüleme yöntemleri ile pankreas ve safra yolu kanalında iltihaplanma ya da tıkanıklık olup olmadığı belirlenebilir.